2010 yılında Rusya, benzerine pek rastlanmayan kuraklıkla sarsıldı. O kadar ki, aynı zamanda dünyanın önde gelen tarım ülkelerinden biri olan bu ülke, tarım dışsatımını askıya almak zorunda kaldı. Ardından Avustralya’nın Queensland bölgesinde başgösteren dev taşkınlar dışsatıma yönelik çok sayıda ürünün fiyatlarının artmasına neden oldu. Bu Hindistan, Bangladeş ve Japonya başta olmak üzere Asya pazarlarını etkiledi. 2011’de şeker dışsatımının yüzde 25 oranında azaltılmasına yol açtı.
Gıda fiyatlarında görülen artışlar, kuşkusuz, salt bunlarla sınırlı değil. BM’ Gıda ve Tarım Örgütü FAO’nun verilerine göre, Aralık 2010’da dünya gıda fiyatları yeni rekorlara yelken açtı. Gıda fiyatları şeker, tahıl ve yağlı bitkilerdeki arzın düşüklüğünün etkisiyle 6 aydan bu yana sürekli artmaktadır. Gıda fiyatlarındaki artışlar birkaç yıl öncesinde olduğu gibi, yaygın olmasa da kimi ülkelerde halkı sokaklara dökmüş durumda. Örneğin Cezayir ve Oran’da halk gıda maddelerindeki artışları protesto etmek için binlerce gencin de katıldığı protestolarla güvenlik güçleriyle çatışmıştır.
Zaten var olan milyarı aşkın aç insanın taşkınların, kuraklıkların etkisiyle sayılarının artacağından kuşku yok. Çoğumuz gezegenin şurasında burasında patlak veren doğal felaketleri uzun zamandan bu yana neredeyse ‘doğal’ saymakta, gezegeni ve üzerinde yaşayanlara yönelik tehdidin boyutlarını doğru dürüst algılamamaktadır. Oysa yakından izlendiğinde, doğal felaketlerin sistematik bir biçimde arttığı, artık yadsınmayan bilimsel birer gerçektir. Nitekim 2010 yılı, doğa felaketleri açısından diğer yıllara oranla giderek artan sayıda ve bir önceki yıldan daha fazla ölümcül olmaktadır. 2010 yılında 950 doğa felaketi 295 bin insanın ölümüne yol açmış, uluslararası sigorta şirketi Munich Re’ye göre 97 milyar Avro maddi hasara malolmuştur. Yine Munich Re’nin hesaplamalarına göre doğa felaketleri otuz yıldan bu yana sürekli artmaktadır. Aynı kurumun verilerine göre geçen 12 ayda gezegen 950 doğal felaketle (deprem, taşkınlar, aşırı sıcaklık, kasırga vb.) on yıl öncekilerle kıyaslandığında yıllık ortalama olarak 780, son otuz yıl öncesine oranla 615 doğal felaketle karşı karşıya gelmiştir. 2010 yılının felaket bilançosu büyük oranda 12 Ocak’ta Haiti’yi yerle bir ederek 220 bin insanın ölümüne yol açan depremle ön sıradadır. Bu 1976’da Çin’in Tangshan bölgesini sarsan ve 242 bin insanın ölümüyle sonuçlanan depremin hemen arkasında yer almaktadır. 27 Şubat Şili depremi ise 520, 14 Nisan’da yine Çin’de ortaya çıkan deprem 2700, Pakistan’da temmuz ve eylül aylarında 1760 insanın can verdiği taşkınlar, aynı yılın yaz aylarında Rusya’da aşırı sıcaklar 56 bin insanın hayatına malolmuştur. Amerika ve Asya kıtları önceki yıllarda 365 ve 310 doğal felaketle karşı karşıya gelmiştir.
Avrupa 120 felaketle şanslı ülkeler arasındadır. Afrika 90, Avustrralya 65 doğal felaketle Avrupa’nın da gerisindedir.
Bütün bu felaketlerden çıkarılması gereken ders açık: Doğal felaketler otuz yıldan bu yana sürekli artış göstermektedir. Kesin olan bilimsel gerçek ise doğal felaketlerin küresel ısınmanın sonucu iklim değişikliklerinden kaynaklandığıdır. Munich Re’nin verilerine göre kasırga, taşkın ya da aşırı sıcaklardaki artış oranı yüzde 90’dır. Aynı kuruluşun uzmanlarından Hope’a göre, iklimsel değişiklikler okyanusların ısınmasına, bu da gelecek yıllarda kasırgaların artamasına yol açacaktır.
Her şey açık seçik ortada. Ciddi istatistikler, bilimsel yaklaşımlar, doğal felaketlerin sistematik biçimde artması yanı sıra dönülmez, düzeltilemez noktaya doğru hızla ilerlediğini ortaya koymaktadır. Bugüne kadar yapılan iklim zirvelerinde, Cancun dışında, sürekli havanda su dövülmüştir. Atmosferi en çok kirletenler, günü kurtarmak için ileriyi görmeye yanaşmamakta, acil önlemlerin alınarak sera etkili gaz salınımlarının aşağıya çekilmesi yönünde kararlar alınmasını engellemektedirler. Bu yıl Güney Afrika’nın kıyı kenti Durban’da yapılması öngörülen yeni iklim zirvesinin kaderinin farklı olcağı, kanımızca uzak bir olasılıktır.
*Bu yazının hazırlanmasında Le Monde gazetesinde 5 Ocak 2011’de yayımlanan Pierre Le Hir’in yazında yer alan istatistiklerden yararlanılmıştır.
Kaynak : 19 Ocak 2011- Cumhuriyet