Toplumda oluşan gıda krizi ve hayat pahalılığı ve sağlıklı gıdaya ulaşım sorunu pek çok çevreyi harekete geçirdi. Iktidar ” üreticiden tüketiciye sağlıklı gıda ” sloganı ile tarım kredi kooperatifleri üzerinden satış yerleri açmaya başladı. CHP li yerel yön eticiler de, başta izmir ve istanbul olmak üzere üretici ile tüketiciyi buluşturmak amaçlı kooperatifler kurmaya başladı. Ayrıca üretici olan olmayan bir grup insan da bir araya gelip kooperatifler kurmaya başladılar. Köylerde ikişer üçer kalkınma kooperatifleri, kentlerde üretim tüketim kooperatifleri gırla gidiyor. Üretici ve tüketicilerin koopetatiflerde örgütlenmesi elbette önemlidir ama nasıl bir kooperatif ve nasıl bir üretim? Yerel tohumla üretilen zehirsiz gıdalar, herkesin ilgisini çekiyor. Çünkü sağlıklı yaşamın sağlıklı beslenmeden geçtiğini artık herkes biliyor. Şimdi, üretim ayağında hiçbir değişim ve dönüşüm yaratmadan endüstriyel tarım ürünlerini halka ucuza ulaştırmak amaç olunca, bunu ha şirket olarak yapmışsın, ha kooperatif olarak, ne farkeder! Bu konuda sermaye gücü söz konusu olunca, Örneğin %1-2 kâr marjıyla çalışan iktidar gücünü de arkasına almış A101 marketleriyle rekabet oldukca zordur. Kooperatifleşmenin asıl amacı
1. Öncelikle ucuza sağlıklı ürün üretmek ve bunu aracısız tüketiciye ulaştırmak olmalı
2. Sağlıklı ve ucuza gıda üretmenin tek yolu agro ekolojidir. Bu yüzden koopetatiflerin önemli amaçlarından biri de agro ekolojiyi desteklemek olmalı.
3. Kooperatifler, yerel- atalık tohumların sembolik ve reklam için değil, gerçekçi bir şekilde kullanımını sağlayacak; tarım zehiri ve kimyasal gübre kullanımını reddeden; bitkisel üretim ile hayvansal üretimin bir arada yürütüldüğü; girdi ve enerji kullanımının minimilize edildiği; toprağın bir mekan olarak değil, canlı bir organizma olarak kullanıldığı bir tarım politikasını desteklemeli.
4.kooperatifler aynı zamanda tüketici nezdinde güvenilir olmalı. Hibrit tohumla tarım zehiri ve kimyasal gübreyle üretilmiş ürünleri yerel tohumla üretilmiş zehirsiz,doğal ürünlermiş gibi sunmamalı. Ucuz gıda temini de bir iştir ama pazar hacmini arttırmak için onların yerel- atalık tohumlarla organik olarak yetiştirildiğini ileri sürmek güvensizlik yaratır ve tüketiciyi kandırmak anlamı taşır.
Endüstriyel tarım aslında pahalı bir tarımdır. Tohum para, gübre para, tarım ilacları para, enerji para,teknoloji kullanımı para… şirketlerin yaptığı organik tarım ise daha da pahalı. Sertifikalı Organik tohum , biyo gübre ve biyo pestisitler daha da pahalı.( bu arada hem tarım zehiri ve kimyasal gubre üreten, hemde biyo gubre ve biyo pestisit ureten firmalar aşağı yukarı aynı firmalar). Üstelik organik sertifika için özel şirketlere de önemli miktarda para odüyorlar. Dolayısıyle organik sertifikalı organik şirket ürünleri sadece varlıklıların tüketebileceği kadar pahalı. Sağlıklı ve ucuza ürün üretebilmek için geriye bir tek alternatif kalıyor. O da küçük aile tarımına dayalı emek yoğun agroekoloji. Tohuma para yok( çünkü kendini yenileyip üretebilen atalık tohum kullanılıyor), gübreye para yok, Beslenen tavuk, keçi, koyun, inek, esek, at gübresiyle toprak besleniyor. Hayvanlar için de paralı yem yok. Tarlanın otuyla besleniyorlar. Tarımsal pestisitlete para yok. Ev yapımı doğal ilaçlar kullanılıyor. Yüksek teknoloji kullanılmadığı için enerji gideri minimum düzeyde. Işgücü olarak ailenin işgücü ve imece kullanılıyor . Evet agro ekoloji, emek yoğun bir model. Köylü zaten kendi toprağı üzerinde işçi durumun dadır.Bu nedenle hiç olmazsa, günlük yevmiyesini iki- üç katına çıkarabilir. Bu durumda, endüstriyel ürünle ekolijik ürün arasındaki fiyat farkı ancak %30 civarındadır. Bu fark da emek ve rekolte farkından kaynaklanıyor . Agro ekolojiyi geliştirmek ve yaygınlaştırmak da oldukca basit ve mümkün. Bunun için:
1. Tarım ve hayvancılık bakanlığı halk sağlığını esas alarak agro ekolojik tarımı destekleyici önlemler almalı. ( Bu hükümetle mümkün mü? Değil. O zaman bu iktidardan da kurtulmanın bir aracı olarak, agro ekoloji bir tarım politikası olarak benimsenmeli)
2. Köylü bu konuda bilinçlendirilmeli ve atalık tohumla agro ekoloji tarımı teşvik edilmeli.
3. Özellikle yerel yön etimler, büyük şehir yasasının da getirdiği tarımsal faaliyetlerin desteklenmesi çerçevesinde agro ekoloji tarım yapan köylülerin özellikli ürünlerini halka sunabilecekleri özellikli bir pazar yeri açarak destek vermeli.
5. Agro ekoloji üretimin vazgeçilmezi olan kompos ve girdi desteği ile köylülere teşvik desteği vermeli.
6. Agro ekolojinin uygulanabilir olduğunu gösterebilmek amacıyla, belediyeler bünyesinde oluşturulacak tarımsal destekleme birimleri üzerinden agro ekoloji uygulama alanları ve agro ekoloji okulları açılmalı.
Yaşadığımız pandemi sürecinde gıda üretiminin insan yaşamındaki önemi net olarak ortaya cıktı. İnsan yaşamında hiç bir şeyin sağlıklı gıda üretimi ve halkın bu gıdaya ulaşımından daha önemli olmadığını herkes yaşayarak gördü. Agro ekolojiden yana olmak aynı zamanda mevcut gıda sistemine karşı politik bir tutum almak demektir.
Şimdi denilecektir ki, küçük aile tarımına dayalı agro ekolojiyle dünya nüfusunun ihtiyaç duyduğu gıdayı üretmek mümkün mü? Agro ekolojik tarımla dünyayı beslemek mümkün olduğu gibi dünya nüfusunun sürekliliğini sağlamak da mümkün. Dünyayı açlıktan kurtarmak adına hibrit ve GDO’lu tohumla endüstriyel tarım ve endüstriyel hayvancılığı savunmak asıl dünyanın sonunu hazırlayan koşulları yaratmak anlamına gelir. Bunların başında da küresel ısınma ve iklim değişikliği gelmektedir. Yine dünyayı açlıktan kurtaracak etkenlerden birinin de tarımsal verimliliği arttıracak olan yüksek teknoloji kullanımı olduğu ileri sürülmektedir. Elbette tarımsal üretimde teknolojinin gücü küçümsenemez ancak bu teknoloji agro ekoloji felsefesiyle uyum içi nde olmalı. ( bakınız Başka bir Teknoloji můmkün- prf. Tayfun Özkaya)
Ayrïca şunu da belirtmeliyim: yaşadığım köyde bundan 40 yıl öncesine kadar köyde kullanılan üretim araçları orak, yaba dirgen, çapa, kosa, düven, at, öküzdü . Her evde en az 3 çocuk vardı. Bu koşullarda köylüler bir karış toprak satmadan geçimlerini sağlayabiliyor, cocuklarına ev dam yaptırabiliyor, üç gün üç gece yemeli içmeli düğünler yapabiliyorlardı. Ancak o dönemde köyün bakkalında tavuk,yumurta,ekmek, süt, yoğurt, peynir satılmazdı. Kanserden ölen sayısı iki elin parmağını geçmezdi.Bugün geldiğimiz noktada, her evde bir traktör, traktörle kullanılan çeşit çeşit ekipman olmasına karşın artık köylüler geçinemiyorlar. Tarla satmadan ev dam yapamıyorlar. Düğünler bir güne düştü. Köyde bir yerel AVM var ve orada en çok satılan ürün tavuk, yumurta, ekmek, süt, yoğurt, peynir. Neredeyse her evde bir kanser vakası yaşanıyor. Işte size basit bir agroekoloji ve endüstriyel tarım kıyaslaması. Tercih sizin..