Son yıllarda ‘organik’ kelimesinin günlük kullanımdaki sirkülasyonu hızla arttı ve yaygınlaştı.
Modernleşmenin, kentleşmenin refah getirisi önce çevreye sonra canlılara ağır maliyetler getirdi. Bu ağır maliyetlerin insanı doğrudan etkileyen yönü şüphesiz ki sadece moral değerler açısından değil. İnsan doğal olmayan bu çevreden kaçmak için ‘’ekolojik’’ kelimesinin dokunduğu alanlara yöneliyor.
Üzerinde ‘’organik’’ sertifikası bulunan ürünleri tüketmenin bizi bu bozulmadan koruyacağı gibi bir inanışa sahibiz.
Çatalca’da sabahtan akşama kadar arazide dolaşan ve asla yem vermediğim tavuklarımdan aldığım yumurta ile üzerinde Tarım Bakanlığı’nın ‘’Organik’’ sertifikası bulunan ve marketlerde satılan yumurtalar arasında nasıl bir fark var?
Aradaki farkı geçen gün tesadüfen tanıştığım orta ölçekli organik üretim yapan bir firmanın sahibinden ve çalışanlarından öğrendim. Organik tarım ve hayvancılık yapan bu firma sektörün ve devletin koyduğu kriterleri en üst düzeyde yakalamayı başarmış.
‘’Organik ürünler, tüketicinin kafasındaki algının aksine doğal tarım yolu ile bize ulaşmıyor’’ diyor firma sahibi.
Organik kelimesinin yanlış kullanıldığının altını çiziyor. “Doğal ürün demek gerek…Zira doğal tarım; zirai mücadele ilaçları, ticari gübreler, sentetik maddeler kullanılmadan yapılan tarımsal üretimdir. Doğal tarımda hedefimiz ürün miktarını değil kaliteyi artırmak, bunu yaparken de insan sağlığını; ekolojik dengeyi ve çevreyi korumaktır.”
“Organik üretim yapıyorum’’ demenin birincil koşulunun dünyanın en büyük tekellerinin ürettiği organik sertifikalı (DNA’sı değiştirilmiş) tohumlardan satın almak.
İsrail’de laboratuarlarda üretilen tüysüz, az kemikli ve bol etli tavuklardan bahsediyor. Bunlar da organik tavuklar aslında. Tüketiciye ulaşırken maliyetleri ciddi anlamda aşağı çeken bir tür… Anadolu’da hayvancılığın neredeyse öldüğünü, şehirlere göçün artmasıyla hayvancılık yapacak kimse bulunmadığını söylüyor. “Tarım ülkesi miyiz değil miyiz? Küçük çiftçileri korumak bir yana onları şehirlere ittik. Tablo bu açıdan bakıldığında çok vahim.
Küçük çiftçilerin ekonomik bağımsızlığı garanti altına alınmalı. Tüketiciye doğrudan satış yapabilecekleri kanallar açılmalı.
Kooperatifçilik geliştirilmelidir.’’
O bunları söylerken ben gündemde hara güre yazdığımız siyasi meseleleri düşündüm.
Bahsettiği fotoğraf Türkiye’nin geleceğiyle ilgili; ulusal güvenlik meselesi yapılması gereken son derece hassas bir konu.
Sonra düşündüm. Sadece Cargill meselesinde hükümetlerin nasıl formatlandığını bilen biri olarak üzüldüm. Bundan birkaç yıl sonra Bursa’nın verimli toprakları çölleştiğinde hesabı kimden nasıl soracağız?
Organik denen ürünler bile aslında doğal tarım ürünü değilse ne yapacağız?
Kaynak: Akşam- 16 Temmuz 2012