“İtalya’nın ‘Yavaş Şehir (Slow City)’ hareketini destekleyenler, kent merkezlerinde arabayı yasaklayarak ve Mc Donald’s şubeleriyle süpermarketleri kapatarak yaşanır kentler oluşturmaya çalışıyorlar. Asya’ya da sıçrayan bu akım, tüm Avrupa’da hızla yayılıyor…”
Bu haber eylül ayında mimarlık sitesi “Arkitera”da yayımlanmıştı; derken, kenti sadece “otomobil yolları”ndan ibaret sanan şu “battı-çıktı” düşkünlerine karşı “manifesto”ya dönüştü… İnternette yayanlar “keşke bizimkiler de ders alsalar…” notlarını eklerken, Bursalı gazeteci İhsan Aydın şunları yazdı;
“Araçsız, marketsiz, betonsuz, gürültüsüz bir kenti İtalyanlar kadar en az Türkler de hak etmiyor mu? Var mı bu harekete katılacak bir baba yiğit belediye başkanı?” (Olay-06 Ekim 2008)
Biz de yerel seçimleri anımsatarak diyoruz ki; “Var mı kentini bu hareketin üyesi yapmaya söz veren, baba yiğit bir başkan adayı?”
YAYGINLAŞIYORLAR
Alman Spiegel dergisinden Gizem Kahraman’ın çevirisi ve Zeynep Günay’ın derlediği bilgilere göre, ilk yavaş şehir 99’da Toskana’ya bağlı Chianti oldu.
Ardından Bra, Positano ve Orvieto derken İtalya’daki sayıları 40’ı geçti. İngiltere, İspanya, Portekiz, Avusturya, Polonya ve Norveç’ten kimi kentlerle birlikte, otomobil ülkesi Almanya’dan bile Hersbruck, Lüdinghausen, Schwarzenbruck, Waldkirch ve Überlingen “Yavaş Şehir”lere katıldılar…
‘Yavaş Şehir’ hareketinin önderlerinden, 1991-2004’de Orvieto’nun Belediye Başkanı Stefano Cimicchi diyor ki; “..artık arabalar kent merkezlerinden çıkarılmalı, insanlar sadece yerel ürünleri tüketmeli ve sürdürülebilir enerji kullanmalı; süpermarket ve McDonald’slara yüz vermemeli…”
Nitekim “Yavaş Şehir Bildirisi” de gürültü kirliliğini ve trafiği kesmek, yeşil alanları ve yaya bölgelerini artırmak, yerel üretim yapan çiftçilerle bu ürünleri satan dükkân ve lokantaları desteklemek gibi elliden fazla “taahhüt” içeriyor.
Yavaş Şehrin “salyangoz” logosunu kullanabilmek için de kentin bu harekete bağlı “müfettişler”ce sürekli denetlenmesi gerekiyor.
Kasım 99’da Orvieto’da hazırlanan “sözleşme koşulları”nın bazıları özetle şöyle;
– Kentin değerlerini koruyacak çevresel politikalar uygulaması;
– Toprağın işgalinin değil, kullanımının geliştirilmesi;
– Doğal ve genetiğiyle oynanmamış besinlerin yeğlenmesi;
– Kültür ve geleneklerin korunarak yerli üretimin özendirilmesi;
– Konukseverliğin yaşatılması; turistlerin evlerde ağırlanması..
Örneğin Bra kenti, otomobili, süpermarketleri ve parlak reklam ışıklarını yasaklanmakla yetinmedi; el sanatlarıyla geçinen ve yerel yiyecekler satan küçük aile işletmeleri, en iyi ticaret birimleri oldular. Okullarda çocuklara, yerel üreticilerce yetiştirilen organik meyve ve sebzeler yediriliyor. Fazla çalışmanın zararlarına karşı bütün küçük marketler pazarın dışında perşembeleri de kapatılıyor. İnsanların resmi işlemlerini koşuşturmadan yapmaları için belediye cumartesi sabahları özel hizmet veriyor…
“BELEDİYE BİSİKLETLERİ”
Yavaş Şehir hareketi nüfusu 50 binden az kentleri üye kabul etse bile, Avrupa’nın kimi büyük kentleri de “yavaşlama”ya başladılar.
Aslı Kayabal’ın Milano’dan yazdığına göre, belediye “yeni bir kamu aracı doğuyor; bisiklet” sloganı ile 65 istasyonda 800 bisikleti halkın kullanımına sunmuş. 2009’da da 300 istasyonda 5 bin bisiklet hedefleniyor. (Cumhuriyet-23 Kasım 2008)
Bütün bunları duydukça, örneğin Ankara’daki yeni otomobil kavşaklarının “toplu açılış”ı için bir de tutup “Başbakanlı tören” yapılmasına artık ne demeli bilmem ki?
Başta Başkentimiz olmak üzere, çağdaşlığı sadece “gaza basmak” sananların yönettiği diğer “bat-çık”lı, kavşaklı, viyadüklü kentlerimiz, dünya şehirciliğinin çoktan terk ettiği otomobile bağımlılığın ağır tahribatı altındalar…
Peki, biz şu “Yavaş Şehir uygarlığı”nı ülkemize ne zaman kazandıracağız? Yanıtı için yeniden soralım: “Var mı kentini bu hareketin üyesi yapmaya söz veren babayiğit bir belediye başkan adayı?”
Oyumuz onlaradır…
kaynak : Doğa İçin Elele mail grubu