Kırsal kökenli işçiler için bu fabrikalarda çalışmak reel gelirde bir yükseliş, seyyar fabrika sahipleri için de bu işçiler daha az maliyet anlamına geliyordu. Mükemmel görünen çözümün sorunu kalıcı olmaması idi. Diğer bir yirmi-beş yıllık periyodun ardından yeni bölgelerdeki işçiler sendikal eyleme katılmaya başladı ve işgücü ücretleri artmaya başladı
Kapitalist dünya-ekonomisi varolduğundan beri sistemin başarılı bir şekilde çalışması için temel mekanizma seyyar fabrikalar olmuştur. Sözümona önde gelen sanayilerin kayda değer bir sermaye birikim döneminden sonra (genellikle yirmi beş yıl civarında) hem önde gelen sanayilerde yarı-tekelin azalması hem de bir tür sendikal eyleme bağlı olarak işgücü maliyetlerinin yükselmesi nedeniyle kar oranları düşüşe geçti.
Bu olay meydana geldiğinde çözüm fabrikanın “seyyar”laşmasıdır. Bunun anlamı üretimin mekanının dünya-sisteminin “tarihsel olarak daha düşük oranda ücretlere” sahip diğer bölgelerine kaydırılmasıdır. Aslında, başlıca endüstrileri kontrol eden kapitalistler azaltılmış işgücü için işlem maliyetlerinin ticaretini yapıyordu. Bu onlar için önemli bir gelir sağladı, yine de yarı-tekele sahip oldukları önceki dönemden daha düşüktü.
Yeni bölgelerdeki emek maliyetlerinin daha düşük olmasının nedeni daha önce pazar ekonomisine katılımının daha az olduğu işgücünü işe almasıdır. Bu kırsal kökenli işçiler için bu fabrikalarda çalışmak reel gelirde bir yükselişi temsil etmekte, aynı zamanda seyyar fabrika sahipleri için bu işçilere daha önceki bölgelerde çalışan işçilerden daha az ücret ödenmesi anlamına gelmekte. Buna kazan-kazan çözümü denir.
Çok mükemmel görünen bu çözümün sorunu ise kalıcı olmaması idi. Diğer bir yirmi-beş yıllık periyodun ardından yeni bölgelerdeki işçiler sendikal eyleme katılmaya başladı ve işgücü ücretleri artmaya başladı. Yeteri kadar arttığında ise fabrika sahipleri için tek gerçek çözüm, tekrar kaçmaktı. Aynı zamanda, başlıca yeni endüstriler zenginlik birikimi olan bölgelerde oluşturulmaya başlandı. Bu nedenle, her türden endüstri için sürekli bir hareket söz konusu. Yarı-tekellerin ardından yarı-tekeller! Seyyar fabrikaların ardından seyyar fabrikalar!
Bu kapitalizmin uzun süreçli koşulların devamlı değişiminin mucevi düzenlemesidir. Fakat bu mucizevi sistem bir yapısal unsura bağlı; seyyar fabrikaların yer değiştirmesi için yeni “bakir” alanlar bulma ihtimali. Bakir alanlar derken dünya piyasa ekonomisine göreli olarak katılmamış olan kırsal alanları kastediyorum.
Fakat geçen 500 yüzyıldır bu bölgeleri “kullanmaktayız.” Bu dünya nüfusunun kırsalsızlaşmasına bakılarak kolayca ölçülebilir. Bugün, bu kırsal alanlar dünya yüzeyinin azınlığına indirgenmiş durumda ve öyle görünüyor ki 2050’e gelindiğinde bu alanlar çok, çok küçük bir azınlığı oluşturacak.
Bu denli büyük kırsalsızlaşmanın sonuçlarını görmek için, The New York Times gazetesinde 9 Nisan’da yayımlanan bir makaleye bakmamız yeterli. Makaleye “merhaba Kamboçya” başlığı atılmış. Makalede ücret seviyelerinde artışın ardından, bu türden kaçak fabrikaların eski ev sahibi olan Çin’den kaçan fabrikaların Kamboçya’ya “üşüşmesini” anlatıyor. Fakat, ekleniyor ki “uluslararası şirketler Çin’deki artan ücretlerden kaçabilirler fakat gerçekten saklanamazlar.”
Uluslararası şirketler için sorun haberleşmenin inanılmaz bir şekilde yayılmasının kazan-kazan durumunun sona ermesine yol açması. Kamboçya’daki işçiler bugün yirmi-beş değil, yalnızca bir yıl sonra sendikal harekete başladılar. Aldıkları mevcut ücretlerden daha yüksek ücret ve kar için grevler ve baskılar var. Bu tabii ki uluslararası şirketler açısından, Kamboçya’ya, ya da Myanmar’a, ya da Vietnam’a, ya da Filipinler’e taşınmanın değerini azaltmakta. Çin’e taşınmanın yarattığı tasarrufun o kadar da büyük olmadığı şimdi anlaşılıyor.
The Times’ın makalesinde “bazı fabrikaların tek bir ülkeye bağlı kalmaktan korkan Batılı alıcıların talebiyle her halükarda taşındığından” bahsedilmekte. Bir üretim danışmanının tanımına göre: Kamboçya’ya taşınmanın riskleri var fakat “aynı şekilde Çin’de kalmanın da riskleri de bulunmakta.” Her şekilde seyyar fabrikaların taşınacağı bir yerlerler var mı? Yoksa Kamboçya yolun sonu mu?
Sonuç olarak zaten muazzam durumda olan ve hala artan kırsalsızlaşma ve işçilerin ücretlerinin göreli düşük olduğunu öğrenebildikleri için sendikal eyleme başlamalarının birleşimi en vasıfsız işçilerin ödeme oranlarında sürekli bir artışla sonuçlandı ve bu nedenle sermaye birikimi ihtimalinin üzerinde dünya çapında negatif bir baskı oluştu. Bu da büyük uluslararası şirketler açısından hiç de iyi bir haber sayılmaz.
Modern-dünya sisteminin yapısal krizi olan bir element bu. Yüzde 99 üzerinde giderek artan kemer sıkma pollitikaları ile kapitalistler için artık eskisi gibi karlı olmayan bir kapitalist sistemin birleşimiyle karşı karşıyayız. Bu kombinasyon bir dünya sistemi olarak kapitalizmin yoldan çıktığı anlamına gelmekte.
Her iki taraf -açıkça farklı alternatifler olmakla birlikte- alternatif arayışı içinde. Gelecek on yıl boyunca kolektif olarak bir “seçim”le yüzyüze kalacağız. Bir olasılık yeni, kapitalist olmayan (ve belki daha kötü olan) fakat kapitalizmin üç temel özelliğini (hiyerarşi, sömürü ve kutuplaşma) tekrarlayan bir sistem. Diğer olasılık ise göreli demokratik ve eşitlikçi olan yeni bir sistem. Şu gözönüne alınmalıdır ki ikinci sistem dünya tarihinde hiç varolmadı. Fakat varolması mümkün.
Her halükarda, Kamboçya modern dünya-sisteminin geleceği değil. O daha çok, can çekişen kapitalizmde, artık işlevini daha fazla yerine getiremeyen bir mekanizmanın son izlerini temsil etmekte.
15 Nisan 2013
[Binghamton.edu adresindeki İngilizce orijinalinden Pınar Atalay tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Kaynak : Sendika.org – 22 Mayıs 2013