Ekonominin liberalleşmesi adı altında devletin tarım sektöründen çıkmaya başlaması büyük bir hatadır. Gelişimini tamamlayamamış sektörün daha uzun yıllar devlet desteğine ihtiyacı olacak
ERTÜRK DEMİREL
Hititler’i çağrıştıran ilk şey Hitit Güneş’i ise ikincisi de dönemin gelişmiş tarım teknolojisini simgeleyen Hitit dönemine ait karasabandır. Oysa karasaban bugün bile birçok köylümüz için önemli bir tarım aleti. Geçmiş dönem Başbakanlarından Adnan Menderes, mecliste yaptığı konuşmada bu tezatı hatırlatmış ve Türkiye’nin tarımdaki geri kalmışlığına bu örnekle dem vurmuştu. Belki bu geri kalmışlık düşüncesi yüzünden Marshall Yardımları ile tarım sektöründe hesapsız bir büyümenin içine girdik. Bu hesapsız ve plansız tarımsal büyüme yıllar sonra bugün tarım sektöründe üreticiden nihai tüketiciye kadar hepimize acı bir tokat gibi yansımış ve geciktirilmemesi gereken plan ve programlara olan ihtiyacın aciliyetini artırmıştır.
Tarım sektörünün ihtiyacı olan reformların yapılabilmesi için doğru ve zamanında elde edilen sektörel bir bilgi ağı oluşturulması gerekmektedir. Ürünlerin bölgesel arz talep miktarları, olası iklim koşullarında olası hasat miktarlarının belirlenmesi, fiyat dengelerinin oturtulması ve ürün bazında nitelikli borsaların oluşturulması gibi öncelikli konuların gözden geçirilmesi gerekmektedir. Fiyata, üretim kapasitesine ve kalitesine dayalı verilere göre sağlıklı projelerin üretilmesi gerekmetedir.
Yanlış bir kanı
Bununla birlikte genel yanlış bir kanıdan da kurtulmamız gerekiyor. Birçokları için tarım sektöründe verimliliğin artması için aile işletmeciliğinden vazgeçip endüstriyel üretime geçilmesi gerekiyor. Bu genel kanının aksine, Hollanda, Fransa, Japonya gibi tarımda uzmanlaşmış ülkelerde tecrübe edilmiştir ki bu tür üretimlerde kimyasal tarım ürünleri, fosil yakıt gibi ürünler kullanıldığı için hem ürünün kalitesi düşmekte hem de toprak zehirlenmektedir. Oysa üyelerini, oturmuş yasal düzenlemelerle koruyan kooperatif anlayışında, tarımda aile işletmeciliği yapan ülkelerin tarım sektörleri büyüdüğü gibi topraklarının verimi de etkilenmemektedir. Bu da elbette, kooperatiflerin aile işletmelerini nitelikli tarım ürünlerini kullanmaya teşvik etmesi ve yine çiftçileri zirai eğitimden geçirmesi ile mümkün olmaktadır.
Tarım kooperatifleri konusunda ise Hollanda’da uygulanan tarzda bir yapıya ihtiyacımız var. Hollanda’da üretici kooperatifleri bütün tarım üretimini ve pazarlamasını gerçekleştiriyor. Ancak bunu da bütün kooperatiflerin güç birliği yapması ile gerçekleştiriyorlar. Böylece çiçekten patatese kadar tüm üretim ve pazarlama tek bir çatı altında üretici kooperatiflerin katkısı ile gerçekleştiriliyor. Bunu yaparken de üretici, toptancı, perakendeci ve ihracatçının karşılıklı ilişkilerini düzenleyen yasaları unutmamışlar. Bununla birlikte üreticiden nihai tüketiciye kadar dağıtım kanalında yaratılan kalabalığın hem ürünün fiyatını etkilediğini hem de taşıma sırasında ürünün kalitesinin düşürdüğünü gördükleri için ülkemizdekinin aksine mümkün olduğunca az aracı ile dağıtımın yapılmasını sağlamışlar.
Yine bir diğer konu da, tarım ürününün kalitesinin artırılması için tarım sektöründe uzmanlaşmış ülkelerde bir ürünün defalarca aşı yada diğer yollar ile kalitesini artırıp en kaliteli tohumun tüm ülkede kullanılması sağlanırken bizde bu yerel kooperatiflerin çabaları ile ya da iktidardan iktidara değişen tarım politakaları nedeni ile verimsiz gerçekleşmekte.
Ülkemizde tarım arazilerinin mülki yapısına batıdan doğuya doğru göz attığımızda, doğuya doğru tarım arazilerinin daha küçük ve parçalı olduğunu görmekteyiz. Nüfus ve demografik yapının da bir sonucu olsa da tarımda verimi artırmak için Türkiye’ye özgü bir miras kanunu ile verimli toprakların parçalanmasının ve tarım işletmelerinin küçülmesinin önüne geçilmelidir.
Ekonominin liberalleşmesi adı altında devletin tarım sektöründen çıkmaya başlaması büyük bir hatadır. Gelişimini tamamlayamamış Türk tarım sektörünün daha uzun yıllar devlet desteğini alacağı Et ve Balık Kurumu gibi KİT’lere ihtiyacı olacaktır. Tarım ve hayvancılıkta tam olarak piyasa sistemi ve arz-talep sistemi oturmamış ülkemizde devlet piyasa düzenleyicisi olarak görevini devam ettirmek zorundadır. Günümüzde devletin vaktinden çok önce sektörden çıkmaya başlamasının ilk etkisini doğuda hayvancılığın bitme noktasına gelmesi ile görmekteyiz.
Tarım sekötürü, IMF politikaları ve AB kriterleri arasında ayakta kalmaya çalışan bir sektördür. Küresel ısınma ve dünyada gelecek yıllarda yaşanacak su krizlerini düşünürsek ağır sanayi sektörleri kadar da önemli olacak bir sektör. Türkiye’nin tarım sektörünü ayağa kaldıracak ciddi önlemlere ve uzun yıllara dayalı tarım politikalarına ihtiyacı olduğu açıktır.
Ertürk Demirel: Araştırmacı yazar
13.2.2009 Radikal Gazetesi