Tütün ve başta sigara olmak üzere her türden tütün ürünlerinin kullananların sağlığında ciddi ve çoğu zaman onulmaz hasarlara neden olduğu artık bilimsel bir gerçektir. Tütün kullanımının özellikle erkeklerde ‘küçük hücreli akciğer kanseri’ oluşumunda en önemli risk etkeni olduğu kanıtlanmıştır. Aynı şekilde tütün kullanımının kalp ve damar hastalıkları oluşma riskini artırdığı da bilinmektedir. Gebelikte tütün kullanımının düşük doğum ağırlığına neden olduğu da kesin bir gerçektir.
Tütün kullanımın insan sağlığına zararlı olduğu son elli yılın araştırmalarıyla artık tartışılmaz bir gerçek olmuştur. Olmuştur ama tütün karşıtı kampanya, uygulama ve yasaların doğrudan insan sağlığını düşünerek başlatıldığı çok tartışmalıdır.
ÇOK KISA TÜTÜN TARİHİ
Tütün Amerika kıtasından dünyaya yayılmıştır. Amerika kıtasının yerlileri tarafından en az dört bin yıl önce çiğneme ya da dumanını soluma şeklinde kullanılmaya başlandığı bilinmektedir. Avrupa kıtasına ve oradan tüm dünyaya yayılması 1492 yılında Amerika kıtasının ‘keşfedilmesinden’ sonra olmuştur. 16. yy başında tütün Avrupa ve Asya kıtasında yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye’ye girişi 1580’de olmuştur. İbrahim Peçevi 1601 yılında yazdığı tarihinde İstanbul’da insanların sokaklarda tütün içip dumanını birbirlerinin yüzüne üflediklerini yazmıştır. Yaklaşık aynı dönemlerde tarımı da başlamıştır.
İLK TÜTÜN YASAKLARI
Dünyada tütünün kullanımının ilk yasaklanması Britanya ve Osmanlı İmparatorluğu’nda olmuştur. Her ikisinin gerekçesi de sağlık değildir. Britanya Kralı I. James 1602 yılında Britanya’da önce tütün kullanımını yasaklamak istemiş, baş edemediğinde ise tütün vergilerini 4000 kat artırarak, denetim sağlamaya çalışmıştır. James’in yasağının ardında da Yeni dünya’dan gelen ticareti denetleme arzusu olduğu düşünülmektedir. 1633 yılında IV. Murat tütün kullanımını yasaklamış ve içenlerin başının kesileceğini buyurmuştur. İlk gün 18 kişinin başının kesildiği rivayet edilmektedir. IV. Murat’ın tütünü yasaklamasının ardında nerdeyse tümüyle ahşap evlerden oluşan İstanbul’daki yangınlarının tütün kullanımına bağlanması olduğu düşünülmektedir. Bu yasak 10 yıl sürmüştür.
On yedinci yüzyıldan yirminci yüzyıla kadar tütün endüstrisi ve tütün bağımlılığı dünyada büyük bir hızla artmış, bu dönem boyunca tütünün insan sağlığına zararlı olup olmadığı hep tartışmalı olmuştur.
Ancak bu üç yüzyıl boyunca tütün endüstrisi ve tütün vergilerinin, imparatorluklar ve devletler için en önemli gelir kaynaklarından biri olması, değişmemiştir. Tütün tarımı kırsal alanda büyük bir istihdam ve gelir kaynağıdır. Ama tütünden asıl vazgeçemeyen devlet hazineleridir.
DEVLETİN PARADOKSU
Tütün karşıtı kampanyalar bir yandan devlet destekli yürütülür ama diğer yandan tütün ürünlerinin çok yüksek vergileri hemen tüm devletlerin en önemli gelir kaynaklarından biridir. Yalnızca vergi üzerinden elde edilen gelir dışında tütün endüstrisindeki iş gücü istihdamı da devlet için çok derece karlıdır.
NAZİLER: İLK TÜTÜN KARŞITLARI
Naziler 1930’lu yıllarda dünyanın en güçlü ve yaygın sigara karşıtı kampanyasını yürütmüşlerdir. Nazi doktorları ve askeri liderleri tütünün “ırk” için zararlı olmasından endişeleniyorlardı. Çok sayıda Nazi lideri tütün karşıtlığını seslendiriyorlardı. İlgi çekici olarak II. Dünya Savaşı yıllarının liderlerinden Churchill, Stalin ve Roosevelt ağır birer tütün bağımlısıyken, Hitler, Mussolini ve Franko tütün karşıtıydılar. Sert bir tütün karşıtı olan Hitler, tütünün, Kızılderili’nin kendisini alkole alıştıran beyaz adama yönelik misillemesi olduğunu düşünüyordu ve Almanya’da Nazizmin başarılı olmasının yolunun tütünün bırakılmasından geçtiğini söylüyordu.
Ancak Nazilerin sert tütün karşıtı kampanyaları ters tepmiştir. İlk 6 yıl Almanya’da tütün kullanımı dramatik bir şekilde artmıştır. Öyle ki aynı dönemde çok daha yumuşak bir tütün karşıtlığının uygulandığı Fransa’da tütün kullanımı çok daha az artmıştır. Bu farkı bazı tarihçiler Nazi düşüncesine yönelik edilgen bir kültürel direniş olarak yorumlamışlardır.
Aynı dönemde tütün üreticileri de çok güçlü, etkin ve sinsi bir tütün yanlısı program yürütmüşlerdir. Tütün karşıtları tütün endüstrisinin Amerikan tarzı tanıtım teknikleri karşısında başarısız kalmaktan çok yakınmışlardır. Örneğin tütün karşıtlığı Almanya askeri liderlerinde kuvvetliyken SA (Nazi milisleri) markasıyla sigara üretmişlerdir. Çok sayıda tütün karşıtı propogandaya karşı olan dergilerin yayınlanmasını sağlamışlardır.
1939 yılından sonra Nazi tütün karşıtlığı daha da şiddetlenmiş, önce resmi dairelerde sigara içimi yasaklanmış ardından hastaneler, kamu binaları ve huzurevlerinde sigara kullanımı yasaklanmıştır. Himmler polisler SS görevlileri ve diğer resmi görevlilerin üniformalı ve görevdeyken sigara içmelerini yasaklamıştır. Bu dönem sigara tüketiminin artık azalmaya başladığı dönemdir. 1941 yılında Almanya’nın 60 kentinde sokakta sigara içmek yasaklanmıştır. Aynı dönem gebe ya da 25 yaşından küçük kadınlara sigara kuponu verilmesi ve restoranlarda kadınlara sigara satışı yasaklanmıştır. 1944 yılında ise tüm tren ve otobüslerde sigara içimi yasaklanmıştır.
BAŞARISIZ TÜTÜN KARŞITLIĞI
Özellikle 1950’li yıllarda yapılan kontrollü bilimsel çalışmalar tütünün içenin sağlığına ciddi zararlar verme riski olduğunu kesinlikle gösterdi. Elli yıllardan sonra seksenlere kadar tütün karşıtı kampanyalar daha çok sağlık örgütleri ve bilimciler eliyle yürütülmekteydi. Ancak başta çok güçlü ve kaynakları zengin olan tütün üreticileri bu kampanyaların başarılı olmasını hep engelledi ve tüm dünyada tütün kullanımı sürekli arttı.
Sinema filmlerinden, popüler ikonlara, edebiyattan medya reklamlarına kadar tütün endüstrisi her alanda tütün kullanımını özendiren, kışkırtan ve bir kimlik imgesi haline getiren çalışmalarını sistemli ve büyük paralar harcayarak yürütüyordu. Bu güçlü tütün yanlısı lobi karşısında sağlık alanındaki bilimcilerin “tütün sizi öldürür” uyarılarının hemen hiçbir etkisi yoktu. Sonra seksenler geldi.
80’LER: ‘TÜTÜN İÇEN SENİ ÖLDÜRÜR’
1980’li yıllarla birlikte tütün karşıtı kampanyalar sağlık bilimcilerden çok sivil toplum kuruluşları ve doğrudan devlet eliyle yürütülmeye başlandı. Bu dönemde tütün karşıtı kampanyaların temel sloganı dramatik bir değişim gösterdi. O zamana kadar tütün karşıtı kampanyalar kullanıcıya yönelik ve onun sağlığının bozulacağı uyarıları temelinde yürütülürdü. Seksenlerden sonra ise tütün karşıtı kampanyaların hedef kitlesi ve sloganı değişti. Artık “içersen ölürsün yerine içen seni öldürüyor” sloganı öne çıkarılmaya başlandı. Buna eşlik eden tütün içenlerin ikinci sınıf insan muamelesi görmeyi hak ettikleri yayılmaya başlandı. Toplumun ırkçı eğilimleri için tütün bağımlıları kolay ve savunmasız bir hedef haline geldiler. O güne kadar tütün içersen ölürsün uyarısından hiç etkilenmeyen insanlar, başkası içerek ve dumanını senin soluduğun havaya üfleyerek seni öldürüyor sloganının ırkçı büyüsüne bayıldılar.
Ardından tütünün, yoksullar, göçmenler, serserilerin az gelişmiş ülkelerden gelenlerin kullandığı bir madde olduğu ve bu toplumun düşük insanlarının içtikleri tütünle havayı kirleterek “beyazların” sağlığını tehlikeye attıkları fikri hızla yayıldı. Tütün kullanımı bir dışlama ve aşağılama sembolü haline geldi. Örneğin Avrupa’nın tütün kullanımının en yaygın olduğu ülkelerinden biri olan Hollanda’da “Türk gibi sigara içmek” deyimi son derece popüler bir aşağılama deyimi olarak kullanılmaktadır.
MODERN IRKÇILIK VE DİSİPLİN ARACI
Devletler bir yandan tütün karşıtı kampanyaları otoriter yöntemlerle yürütür ve bir çeşit toplumsal denetim aracı olarak kullanırlarken diğer yandan tütün ürünleri tüketiminin sağladığı vergi gelirlerinin azalmasını istemez.
Tüm dünyada tütün kullanımından çok daha tehlikeli birçok besin, hayat tarzı ve uygulama vardır. Ancak bunlardan hiç birine tütün karşıtı kampanyaların ırkçı, dışlayıcı sloganlarıyla yaklaşılmaz. Amerikan şişmanlığı bugün tütünün yol açtığı sağlık sorunlarından çok daha büyük sağlık sorunlarına yol açmakta ve üstelik şişmanlık yine tütün kullanımı gibi dışlayıcı, aşağılayıcı bir ırkçılıkla aşağılanmaktadır. Ancak ne bir sivil toplum kuruluşunun ne de devletlerin aklına “fast food”u, transyağları ya da kızartmaları yasaklamak gelmemektedir. Dahası şişmanlarda aşağılanmakta ancak şişmanlıkla kendi başlarını derde sokmaktan başka diğer insanlara bir zarar vermedikleri düşünülmektedir. Oysa tütün kullanıcılarının sadece kendilerine değil “kirlettikleri hava” ile başkalarının da sağlığını bozdukları savunulmaktadır. İşin garibi tütün dumanına pasif olarak maruz kalmanın içmeyenlerde hastalık riskini ne ölçüde artırdığı bilimsel yönden henüz tartışmalıdır. Evet tütün zararlı bir maddedir ancak bu gün bilinen, içene kesinlikle zarar verdiğidir. Yoksa açık havada ya da havalandırması iyi yapılmış kapalı mekanlarda kullanımının içmeyenlere zarar verip vermediği tartışmalıdır.
TEMİZ HAVA HAREKETİ NEYİ TEMİZLER?
Türkiye’de şimdi güncel olan tütün yasağı ve tütün karşıtı kampanya hem Nazi tütün karşıtlığından hem de seksen sonrası ırkçı, düşmanlık yaratıcı tütün karşıtı kampanyalardan derin etkiler taşımaktadır. “Temiz havamızı kirletmelerine izin vermeyelim” sloganı düşmancıldır ve dışlayıcıdır.
Dincilerin düşmancıl tütün karşıtı kampanyalara sarılmalarının çok anlaşılır bir nedeni vardır. Alkol İslam dininde yasaklanmıştır ama tütünle ilgili bir bilgi yoktur. Oysa, Kuran’ın mümine zarar verme ilkesi, tütün içenin dumanıyla içmeyene zarar verdiği bilgisiyle örtüşmektedir. Alkolü bireysel bir günah olarak görüp kısmen de olsa göz yuman dinciler, tütünü ve kullananı, başkasına zarar verdiği için kesinlikle hoşgöremez.
Bugün sigara içenler havamızı ‘kirletiyor’; yarın havamızı kimlerin kirleteceğinden ve onları nasıl dışlayıp, aşağılayıp, cezalandıracağımızdan emin miyiz?
Bu yazı 2 Haziran 2008 Birgün Gazetesi Bilim sayfasında yayımlandı