Çiğdem Kotil – Serdar M. Değirmencioğlu
Geçim kaynakları mısır ve kahve olan Tzinacapan halkı, Orta Meksika’da konuşulan dil olan Nahuatl dilini konuşuyorlar ve kökenleri Azteklere kadar uzanıyor. Aztekler, Meksika’nın geçmişindeki en önemli uygarlık sayılıyor ve İspanyolların, yani istilacıların gelmesi ile ülkedeki Aztek kültürü ciddi bir yıkıma uğramış.
Meksika gibi hem büyük, hem de tarihsel ve kültürel açıdan çok zengin bir ülkeyi anlayabilmek için ona olabildiğince içeriden ve halkla temas ederek bakmak gerekir. Bunu kısa süreli bir gezi ile yapabilmek ise ancak bir ölçüde mümkün olabilir.
İşte bu nedenle Meksika’nın tarihini ve bugününü içeriden ve derinden bilen bir sosyal bilimci olan Dr. Eduardo Almeida’ya, ülkesini Türkiyeli okurlara nasıl tanıtmak isteyeceğini sorduk.
1973 yılında Tzinacapan yerlileri ile tanışan, yıllarca uğraşarak onların dilini öğrenen ve yaklaşık otuz beş yıldır bu köyde yerlilerin var olma mücadelesinin parçası olan psikolog Eduardo Almeida, çeşitli ödüller almış ve daha önemlisi, halkın saygısını ve sevgisini kazanmış bir bilim insanı.
Meksika’nın gerçekleri
Toplumla iç içe olmaya ve toplum için çalışmaya inanan bir psikolog olan Eduardo Almeida, çok sevdiği ülkesini tanımak isteyenlerin beş önemli gerçekten haberdar olması gerektiğini düşünüyor.
m Meksika, farklı kültürlerden insanların yaşadığı bir ülkedir. Bu çok kültürlü ülkede 56 farklı yerli halk ve kültür yanında Avrupa, özellikle de İspanya, Afrika ve Arap kökenli kültürel öğeler bir arada bulunmaktadır.
m Meksika halkı, 100 yılı aşkın bir süredir çok zorlu ve acılı bir demokrasi mücadelesi sürdürmektedir.
m Günümüz Meksika ekonomisi, sınırlarla sınırlı olmayan sermayenin etkisinde, nüfusun yüzde 20’sini oluşturan üst tabakayı beslemektedir. Bu durum acilen değişmelidir.
m Meksika toplumu rüşvet, ırkçılık, sınıfsal ayrımcılık ve ekonomik eşitsizliklerden mustariptir.
m Meksika’nın geleceği, Meksika halkının dayanıklılık, kendi kendine yetebilme, çalışkanlık, sıcaklık ve konukseverlik gibi erdemlerini geliştirebileceği koşulları ve yolları yaratabilmesi durumunda parlak olacaktır.
Meksika’da halkın, özellikle de kırsal alanda geleneksel yaşamlarını sürdürmeye çalışan yerli halkın yaşamını biraz olsun tanıyabilmemiz için bize yine Eduardo Almeida yardımcı oldu ve bizi Tzinacapan (okunuşu Çinakapan) köyüne götürdü.
Tzinacapan, Meksika’nın başkenti Mexico City’ye 6 saat uzaklıkta. Bu köye ulaşmak için önce otobüsle, iki saat ötedeki Meksika’nın dördüncü büyük kenti Puebla’ya gitmek gerekiyor. Renkli ve eski mimarisiyle insanı etkileyen Puebla’dan, bu sefer daha eski ve tıklım tıklım bir otobüs ile dört saat ötedeki Cuetzalan’a ulaşılıyor.
Pazar günleri Cuetzalan’da yokuş aşağı inen sokakların sonundaki meydanda renkli ve büyük bir kalabalık toplanıyor. Yaşlı yerlilerin elleriyle hemen orada pişirdikleri yiyeceklerin kokusu her yerde. Yiyeceklerin çoğu başka yerlerde buğday ve pirincin gördüğü ana besin işlevini gören mısırdan yapılıyor; içlerine konulan doğal ürünler de geleneksel. Yakındaki küçük dükkanlardan bölgede yetişen lezzetli kahvenin kokusu geliyor. Etraftaki insanların giydikleri renkli iplerle işlenmiş gömlekler de, bölgede yetişen çeşit çeşit meyveler de küçük meydanda kurulan bu pazarda satılıyor.
Cuetzalan’dan köye ulaşım, üstü kapalı ama yanları açık, bir çeşit dolmuş olarak işleyen kamyonetlerle yapılıyor. Kamyonetin arkasındayken yandaki demirlere sıkı tutunmak gerek, çünkü kıvrılarak giden toprak yolda epey sarsıntı olması kaçınılmaz. Kocaman yapraklı tropik bitkilerin yolcuların yüzüne ve kollarına sık sık çarptığı, yemyeşil yolun sonunda Tzinacapan köyü var.
Dili ve kültürü koruma çabası
Geçim kaynakları mısır ve kahve olan Tzinacapan halkı, Orta Meksika’da konuşulan dil olan Nahuatl dilini konuşuyorlar ve kökenleri Azteklere uzanıyor. Aztekler, Meksika’nın geçmişindeki en önemli uygarlık sayılıyor ve İspanyolların, yani istilacıların gelmesi ile ülkedeki Aztek kültürü ciddi bir yıkıma uğramış. Bu yıkımı anlatmak, zaman alacak ve yürek isteyecek denli zor bir iş. Ama yıkımın tek boyutlu olmadığını vurgulamak önemli. Yabancıların gelmesiyle yerli halkın büyük çoğunluğu, bağışıklığı olmadığı biyolojik tehlikelerden ve kötü muameleden telef olmuş. Yabancıların getirdikleri büyükbaş hayvanlar, et ve ürünleri, yerlilerin beslenme pratiklerini ve doğal dengeyi bozmuş. Günümüzde sonuçları açısından en bariz olan değişimler ise dil ve dinde gerçekleşmiş. Halkın büyük çoğunluğu uzun süredir Hırıstiyan ve Cuetzalan gibi küçük yerleşim yerlerinde bile en az 3-4 büyük kilise bulunuyor. İspanyolca ise ülkenin resmi dili ve devlet eliyle tek dil olarak zorlanıyor.
Meksika çok kültürlü bir ülke olmasına karşın eğitim, istilacıların dili -aslında yabancı dil- olan İspanyolca yapılıyor; yerel diller ve kültürler ise devlet tarafından destek görmüyor. Resmi dilin okullarda öğrenilmesinde bir sorun yok. Sorun, yerel dillerin ve anadilin öğrenilmesinin engellenmesiyle ortaya çıkıyor. Yerel dillerin ve kültürlerin kuşaktan kuşağa geçmesi giderek daha da güçleşiyor. Özellikle büyük kentlere göçen ailelerin iki kuşak sonra anadillerini yitirdikleri biliniyor.
Tzinacapan’ı farklı kılan, halkın kendi diline ve kültürüne sahip çıkmasını sağlayan sürecin Eduardo Almeida ve arkadaşları ile başarıya ulaşmış olması. Halka yukarıdan bakmayan, tam tersine halkla birlikte, halk için çözümler üretmeye dayalı işbirliği süreci, köylülerin hem ekonomik açıdan güçlenmesini, hem de basit uygulamalarla temel gereksinimlerin karşılanmasını sağlamış. Örneğin evde sabah kahvaltısı yapamadıkları gözlemlenen çocuklara, önce ilkokulda sonra da tüm yaşlarda sabah kahvaltısı verilmeye başlanmış. Okul öncesi dönemdeki çocukların gereksinimleri düşünülerek yuva açılmış ve yuvada çocukların kendi dillerini, oyunlarını, danslarını, kültürel pratiklerini öğrenmeleri için ortam yaratılmış.
Bunlar olurken devlet birimleri destek olmaktan çok köstek olmuşlar. Yuva açıldığı zaman yuvada “profesyonel öğretmen” olmaması sorun edilmiş. Tıpkı Türkiye’de annelerin dönüşümlü görev alacakları, kolektif yuvaların mahallelerde açılmasına engel çıkarılması gibi.
Yüreğin büyüdüğü yer
Hafta içi her gün, 2-4 yaş arası 12 çocuk sabahtan öğleye dek yuvada oluyor ve kahvaltıyı birlikte yapıyorlar. Yuvada çocukların kendi merak ve isteklerini ön planda tutan, tüm duyu organlarına dönük öğrenmeyi destekleyen Montessori yaklaşımı uygulanıyor.
Tzinacapan’da bizi en çok heyecanlandıran, işte bu yuvayı ziyaret etmek oldu. Ülke çapında okullar yaz tatiline girdiği için yuva da tatile giriyordu ve yıl sonu töreni yapılacaktı. Konukların geleceğini duyan çocuklar ve anne babalar, tören için bizi bekliyorlardı.
Anne babalar, büyüklü küçüklü kardeşler, okul aile birliği başkanı, öğretmen Rosinda Rosario Segura ve eşi tarafından sevinç ve pek çok meraklı bakışla karşılandık. Uzun süredir çalışmaları koordine eden Francesco Sanchez Conde, bizim için uzun bir masa ayırmıştı. Masanın üzerinde ise kız ve erkek çocuklar için ayrı ayrı hazırlanmış armağanlar duruyordu.
Yuvada ilk dikkatimizi çeken, beyaz kartondan martı şeklinde kesilmiş ve tavandan iple sarkıtılmış kuşların her birinin üzerine çocukların isimlerinin yazılmış olmasıydı. Bir süre sonra öğretmenin eşinin dikkatle hazırladığı kağıtların “yıl sonu diploması” olduğunu öğrendik. Artık her birimizin elinde iki çocuğa vermek üzere iki diploma vardı. Diplomaları incelerken “Yolkeponjloyan” başlığı dikkatimizi çekti. Bu Nahuatl dilinde yüreğin büyüdüğü yer demek. Yuva için ise çocuk demek olan “Conemej”den türetilen “Inchanconemej”, yani çocuk evi kullanılıyor.
Öğretmen Rosinda Rosario Segura’nın anne babalara ve bize hitaben yaptığı “Hoş geldiniz” konuşmasından sonra herkesin heyecanla beklediği an geldi ve çocuklar biraz tutuk, biraz ürkek olarak göründüler. Onlar için hazırlanmış, boylarına uygun masa ve sandalyelere oturup kocaman gözlerle bize bakmaya başladılar. Çocuklar bir tören etkinliği değil, olağan günlük etkinliklerini yapacaklardı. Öğretmen, her birine bir kağıt dağıtarak önlerindeki boya kalemleri ile resim yapmalarını istedi. Resimleri bittikten sonra sıra oyun hamurları ile oynamaya geldi.
Çocukların masasına gidip onların yaptıklarına bakmak, her birinin yanında bir süre kalmak, her birinin hamurla yaptığı şekle dokunmak ve onlarla daha yakın bir iletişim kurmak için birimiz dayanamayarak çocukların yanına gitti. Bu an, ne kadar harika olsa da uzun süremedi, çünkü çocukların çok ilgisini çekti ve dikkatlerini dağıttı. O sırada öğretmen onlara oynamaları için legoları getirmişti. Çocukların yaptıkları tüm olağan işler bittiğinde öğretmen, bu etkinliklerin amacını ve çocukların gelişimi açısından yararlarını bizlere anlattı. “Masa başı çalışma bu kadar yeter, şimdi dans zamanı” dendiğinde ise bu geleneksel dans için çocuklarla birlikte konuklar da ayağa kalktılar. Bazen yaklaşık bir saat sürebilen bu dans, konukların biraz acemi, çocukların ise biraz şaşırmış olması nedeniyle çabuk bitti.
Dansın ardından beklenen an geldi! Yıl sonu diplomalarını konukların vermesi istendi; her konuk iki çocuğa diploma verecekti. Elimizdeki diplomanın sahibinin ismi söylendiğinde, Dr. Almeida’dan öğrendiğimiz “Quavalya!”, yani “Çok iyi!” dedik. Çocuklar çekingen olsalar da onları okşayıp öpmeden edemedik.
Çocuklar diplomalarını ve armağanlarını aldıktan sonra, Francesco, okul aile birliği başkanı ve yuvaya emek veren bir başka kişi, çocukların, yuvanın ve süregiden kültüre sahip çıkma çabasının önemi üzerine birkaç şey söylediler. Konuşmaların ardından birlikte yemek yiyeceğimizi, bu yemekleri annelerin hep birlikte hazırladıklarını öğrendik. Çocuklar armağanlarını heyecanla incelerken bazı anneler tarafından önce çocukların oturduğu masada yemekler hazırlandı. Çocukların daha fazla bekletilmeyip hemen yemeye başlamaları bizi çok mutlu etti. Çocukların hepsi kendi başlarına yemek yiyebiliyorlardı. Birazdan biz yetişkinlerin yemekleri geldi ve herkes uzun masa elverdiğince oturdu ve hep birlikte bölgeye özgü yemeğimizi yedik.
Tzinacapan’dan dersler
Yemekten sonra gitme zamanı geldi. Yuvadan ayrılmadan herkesin gözünün içine bakıp ne diyeceğimizi biliyorduk: “Miak tasojkamatk”, yani “Çok teşekkür ederim”. Onlar bize yüreğin büyüdüğü yerde bir yer açmışlardı.
Bize, yüreğin büyüdüğü yeri başkalarına duyurmak düşüyor. Meksika’daki bu küçük köyde halkın kendi diline, kültürüne ve çocuklarına sahip çıkmasında, tıpkı Oaxaca’daki, Chiapas’taki halkın mücadelesi gibi herkes için çok önemli dersler var.