Birkaç gün önce NTV akşam haberlerinde Can Dündar’ın iki konuğu vardı. Birinci konuk Bursa’dan avukat Erol Çiçek, ikinci konuk ise (adını maalesef hatırlayamadığım) Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın hukuk müşavirlerinden bir bey.
Tartışılacak konuya gün içinde internet siteleri aracılığıyla vakıf olduğumdan programı dikkatle izlemeye başladım.
Erol Çiçek, tam da “katılımcı demokrasi”(?) çerçevesinde değerlendirilebilecek bir girişimde bulunarak Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın 2009 yılında yaptığı gıda denetim sonuçlarına ulaşmak için söz konusu bakanlığa başvuruda bulunmuş. Çiçek, bu girişimini “Bilgi Edinme Hakkı” çerçevesinde yapmış. Görüyorsunuz; başvurunun amacı basit ve gerçekten temel bir hak; yani sağlığa zararlı gıda tüketmekten sakınmak hakkı… Bakanlık madem ki bu yönde araştırmalar yapıp sadece para hırsıyla ürettikleri gıda maddelerine hile karıştıran firmaları tespit etmiş, o halde bunların adlarını biz de bilelim ki tüketiciler olarak -diğer cezaların yanında – bu firmaları boykot ederek biz de cezalandıralım.
Erol Çiçek’in başvurusu bakanlık tarafından şöyle bir gerekçe ile reddedilmiş: “Yasal çerçevede gıda denetimi yapılan firmaların teşhir edilmesine ilişkin bakanlığın yetkisi bulunmadığını, mahkeme kararı olmaksızın firma isimlerinin ilan edilmesinin mümkün olmadığı…” (Ne yapmalı, bu durum karşısında özellikle “teşhir” ile görevlendirilmiş bir devlet bakanlığı mı ihdas etmeli!)
Hakkında ısrar eden Erol Çiçek, bakanlığın işaret ettiği yola yönelmiş. Ankara 6’ncı İdare Mahkemesi’nde bakanlık işleminin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle dava açmış. Davayı kazanmış da. Bunun üzerine bakanlık elinde bulunan sağlığa zararlı ürünler ve üreteci firmalar listesini Çiçek’e göndermek zorunda kalmış. Ama bir şartla: Bu “kişiye özel” bilgiler açıklanamaz…
İşte yazının başında söz ettiğim haber saatinde bu mesele görüşülecekti…
Bakanlık temsilcisi firma adlarının açıklanmamasının yasa gereği olduğunu, yeni yasaya çerçevesinde hazırlanmakta olan yönetmelikle bu durumun yakında aşılacağını söylüyordu.
Stüdyoda bulunmayan Erol Çiçek ise, önünde büyük ihtimalle bakanlıktan edindiği firma isimlerinin bulunduğu evrakla bakanlık temsilcisinin yorumlarını – arada bir itiraz ederek- dinliyordu.
Doğru hatırlıyorsam (hiç de sevmem bu ifadeyi ama mecbur kaldım!) Can Dündar bir ara iki konuğuna sırasıyla “Açıklayacak mısınız şimdi?” ve “Şimdi açıklarsa ne olur?” şeklinde sorular yöneltti. O an benim izlenimim (ve beklentim!) Erol Çiçek’in önündeki listeyi yüksek sesle okumaya başlayacağı yönündeydi. Ama olmadı, firmaların isimlerinin ifşa edilmesini yasaklayan yasa çerçevesinde kalındı. Ertesi gün internette merakla aradım o listeyi. Ahmet Şık’ın kitabının İsveç çıkışlı olarak internette dolaşmaya başlaması gibi belki bu “liste” de bu sefer Norveç çıkışlı olarak elimize ulaşmıştır diyerek. Ama bu da olmadı. Ve biz kaldık yine satın aldığımız gıda maddelerinin sağlıklı olup olmadıklarının tamamen tesadüfe bağlı olması gerçeğiyle…
“Sağlığa zararlı gıdaları üreten firmalarının isimlerinin açıklanmasını yasaklayan yasa”(!) Ne dersiniz; bir “yasa” -herhalde- ancak bu derece yasadışı olabilir… Üstelik her yasada uyulması gereken “genellik” ilkesi Erol Çiçek’in gayreti sonucunda bozulmuş durumda. Erol Çiçek, alışverişe gittiğinde elinde liste bulunduğu için sağlıksız gıdalardan uzak durabilirken, bizler, yani elinde liste bulunmayanlar listedeki ürünleri tüketmekle meşgulüz belki de. Erol Çiçek’e bu çerçevede niçin ayrıcılık tanınmış olsun! Listeyi biz de görmek isteriz…(Dikkat ederseniz, bu ülkede devlet çıkışlı aklınıza gelebilecek her türden “liste” yayınlanmış olmasına rağmen, bu “firma listesi” hakkında ortada en ufak bilgi yok. “Ticari sır” denilen sır amma da sırmış yani… Ülkede “kozmik” falanın hükmü kalmadı ama “ticari sır” dimdik ayakta!)
Peki gelelim sonuca: Bu kabul edilemez durum ile niçin karşı karşıyayız? Çünkü “toplum” olarak hukuk rejiminin oluşmasında-oluşturulmasında tamamen dışlanmış durumdayız da ondan. “Tüketici hakları” dediğimiz modern toplumların büyük titizlikle oluşturdukları haklar manzumesi bizde hâlâ devletin ruhunu üfleyeceği ve sınırlarını ve işleyişini çizeceği bir alandan ibaret. Bizdeki bu kabul edilemez uygulamanın bir benzeri ile bir demokraside karşılaşabilmek mümkün mü? “Bakanlık”ın ilgili dairelerinin elinde sağlığa zararlı gıda üreten firmaların – bakanlıkça tespit edilmiş- isimleri bulunacak, ama toplumun bu bilgilerden haberi olmayacak! Demokrasilerde -yeri gelince- bu “ticari sır”ın üzerine nasıl gidildiğini ve sırrı saklanmak istenen firmaların nasıl batırıldıklarının örneklerini mutlaka siz de hatırlıyorsunuzdur.
O halde bu yerinde uygulamalar bizde de gerçekleşsin… Erol Çiçek’in elindeki listede bulunan sağlığa zararlı margarin, tuz, alkollü içecek, bal, pekmez, her türlü sebze ve meyve, fındık, helva vs. gibi gıdaları “yasa böyle buyuruyor” diye tüketmek zorunda mıyız?
(Alışverişe çıkmadan önce internette biraz daha dolaşacağım; belki söz konusu “liste” dolaşıma sokulmuştur…)
Kaynak : Yeni Şafak – 6 Nisan 2011