GDO mönüsü: Balık genli domates, tavuk genli patates, mikrop genli mısır ve daha neler neler!
Çiftçi Ahmet Amca her zaman olduğu gibi o yıl da toprağını sürdü. İçine daha verimli olduğu söylenen mısır tanelerini serpti. Mısır taneleri, o güne kadar tarlasına düşen tohumlardan çok farklıydı. Ektiği mısır, dış görüntüsü itibariyle bir mısır gibi gözükse de aslında değildi. O, genleri değiştirilmiş bir organizma, yani GDO’ydu.
Anavatanı, diğer mısırların tersine Meksika’nın uçsuz bucaksız çayırları değil, Amerika’da bir laboratuvardı. GDO, bu laboratuvarda bir mısır tanesi olduğu kadar bir savaşçı olarak yetiştirilmişti. Misyonu, hızlı büyümek ve kendi büyümesini yavaşlatabilecek diğer tüm canlıları yok etmekti. Bunu, uzmanlar tarafından genetik yazılımı arasına serpiştirilmiş mikrop (bakteri ve virüs) genleri ile başaracaktı. Yarı mısır yarı mikrop olan bu yeni organizmanın genleri, tarladaki böceklerle karşılaşır karşılaşmaz onları öldürecekti.
Laboratuvarda yaratılmış diğer tohumlar da en az Ahmet Amca’nın mısırı kadar ilginçti. Balık genli domates, akrep genli pamuk ve tavuk genli patates aynı teknoloji kullanılarak geliştirilmişti. Ahmet Amca, yetiştirdiği mısırları sattığında yüksek verim almış olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Ancak bu yıl yaptığı fazla hasadın bedelini sonraki yıllarda ödeyeceğini bilmiyordu. Kısa sürede toprağından ürün alabilmek için yine çok uzaklarda geliştirilen kimyasal ilaçları kullanmak zorunda kalacaktı. Sonra yavaş yavaş GDO ve kimyasal ilaçları üreten şirketlerin kölesi haline gelecekti.
Ayşe Hanım, Ahmet Amca’nın yetiştirdiği mısırlardan oluşan konserveyi market sepetine koyarken her şeyden habersizdi. Hiç farkında olmadan o da GDO zincirine dahil olmuştu. Çünkü aldığı konserve kutusu üzerinde aslında mısır değil de garip bir organizma satın aldığı yazmıyordu. Ayşen Hanım’ın GDO’suz ürünleri arayıp bulma şansı yoktu.
Oysa GDO’lar Ayşe Hanım ve ailesinin sağlığını tehdit ediyordu. Dünyadaki pek çok araştırma, GDO’ların insan sağlığına olan zararlarını ortaya koymuştu. GDO’ların hayvanları öldürdüğü veya kısırlaştırdığı kanıtlanmıştı.
Peki tüm bunlara rağmen GDO mevzuatı neden bu korkunç gerçekleri görmezden geliyor? Türkiye, kendi kendini zehirlemek konusunda neden bu kadar ısrarlı? Yanıtı basit; Monsanto ve Cargill gibi şirketler Türkiye’yi de büyüyen pazarlarına dahil etmek istedikleri için. Ülkeyi yönetenler, ekonomik çıkar için küresel tarım kapitülasyonlarına boyun eğdiği için.
Görüldüğü üzere iş yine başa düşüyor. GDO’yu yiyecek miyiz, yemeyecek miyiz? Ahmet Amca’nın toprağını ve Ayşe Hanım’ın ailesini tehlikeye sokacak mıyız? Greenpeace’in GDO karşıtı kampanyasını destekleyen 230 binden fazla insan haftalardır GDO’ya “Yemezler” diyor. “İçinde hayvan geni olan mısırları bana yediremezsiniz” diyor.
Onlar kadar senin yanıtın da önemli. GDO’yu yer misin, yemez misin?
Kaynak : Radikal – 10 Nisan 2012