Röportaj: Abdullah AYSU
Başmakçı Afyon’a bağlı güzel bir kasaba. Bütün Türkiye Başmakçı’yı yumurta fiyatlarının belirlendiği merkez olarak bilir. Başmakçı sadece yumurta üreten yer değildir. Bir zamanlar güzel güllerin yetiştirildiği gölün yamacında özel iklime sahip şipşirin bir yer. Ana yoldan Başmakçı levhasını gördüğünüzde saparsanız, yılan kıvrımlı, ip gibi uzayıp giden yol sizi Başmakçıyla buluşturur. Başmakçı’da ekmeğini topraktan kazanan, eli toprakta, gözü her gün patlayan tomurcukta bir aile var. Bu aile bilge köylü tarzda üretim yapmaktadır. Kolay olmamıştır onlar için “karakter yapılarına” uygun üretim yapmak. Onlar ne karakterinden ödün vermişler, ne de üretirken doğaya zarar vermişler. Bu güzel insanlarla sohbetimize sizi de buyur ediyoruz. Buyurun mücadeleci Ersöz ailesinin gönlü geniş, ufku geniş muhabbetine…
Kendinizi tanıtır mısınız?
Ben Vehbi Ersöz, eşim Sultan Ersöz. Çiftçilik yapıyor geçimimizi öyle sağlıyoruz. Sebze yetiştiriyor, yetiştirdiğimiz ürünleri kendimiz pazarlıyoruz. Sebzeyi şimdilerde artık organik üretim sistemine göre üretiyoruz.
Peki neler yetiştiriyorsunuz?
Acur, fasulye, kabak, biber, patlıcan, domates, bamya, barbunya, kavun, karpuz, maydanoz dereotu, kırmızı pancar, kereviz, pırasa, soğan, turp, patates, marul, sarımsak, kuzu kulağı, nane, ebegümeci, fesleğen, havuç, ayçiçeği, erik, şeftali, kiraz, rezene, armut, ceviz elma, nar, lahana, brokoli, karnabahar,
Bize nasıl başladığınızdan başlayarak çiftçilik serüveninizi anlatır mısınız?
26-27 yıldır çiftçilik yapıyoruz. Bunun 7-8 yılı konvansiyonel üretim yapmakla geçti. İş bulamadığımız için sebzecilik yaptık. “Özel sebzecilik” diye bir iki kitap okuduk. Biz de yapalım dedik. Başmakçı da anlattık, bizimle dalga geçtiler. Biz alçak tünel yaptık. Sebzeyi herkesten 45 gün önce yetiştirdik. Bizim hedeflediğimiz 15 gündü ama 45 gün öce yetiştirdik. Meğer biz erkenci tohum ekmiştik. Onun için sebzelerimiz 45 gün erken oldu.
O yıl ürün iyi para etti. Bu kadar erken yetiştirince kimseyi inandıramadık. Pazarda bize herkes domates güzel ama Başmakçı’nın değil, dediler. Bir yaşlı pazarda yanımızda dururdu, şahitlik yapardı. Domatesler Başmakçı’nın diye. Bizim başladığımızda Özal dönemiydi. Tohumlar serbest giriyordu. Biz de hepsini denedik. Onların verdiği broşürler eğitici oldu.
Başmakçı aslında gül ve şekerpancarı yetiştiriyordu. Başmakçı inandı sebzecilik başladı. 1990’lı yıllara geldiğimizde 35 aile sebzecilikten geçinir oldu. 1995’teki körfez krizi bizi de vurdu. Çünkü Antalya ürünün bir bölümü körfez ülkelerine gidiyordu. Bizim sebzelerimize de iç pazarda kendine yer buluyordu, ürünlerimiz o zamana kadar para ediyordu. Sonra Rusya pazarı bulundu.
Siz bu dönemlerde konvansiyonel üretim yapıyordunuz galiba değil mi?
Evet konvansiyonel üretim yapıyorduk. Biliyorsunuz konvansiyonel üretim kimyasala dayalı bir üretimdir.
Ancak üretim girdileri su, işçi, mazot, tohum, ilaç, gübre fiyatları bu dönemde çok arttı.
Dönem derken
Özal dönemini kastediyorum.
Peki devam edelim.
En büyük girdi işçiye olması gerekirken tohum, ilaç ve gübreye oldu. Bu yüzden 35 ailenin tamamı sebzeciliği terk etti.
Başmakçı aslında gül yetiştiren bir yöre. Gülde istikrarsızlık iyice arttı. Gülcülerin dayanacak gücü kalmadı. Gül’deki istikrarsızlık 2-3 yıl ödememe yapılamamasıydı. Bu yüzden 1992’de gül yağı kooperatifi organiğe geçti. Almanya’nın isteği üzerine kooperatif organiğe geçti.
Konvansiyonel ile organiğin arasındaki farkı bize yaşadıkların üzerinden anlatır mısın?
Konvansiyonelde sistematik uzun vadeli ilaç kullanıyorduk. O da bitkinin bünyesine geçiyordu. Zararlı özsuyu emdiğinde ölüyordu. Yalnız bir ilacın etkisi bir zararlıya oluyordu. Bu hafta yaprak bitine karşı, haftaya beyaz sineğe, öbür hafta kırmızı örümceğe ilaç atıyorsun. İlacı sabahın erken saatinde ve akşam serinliğinde atıyorsun çünkü o zaman etkili oluyor. Aynı çalışma zamanlarında serada da olmak gerekiyor. Hem ilaç atıyorsun ardından seraya giriyor çalışıyorsun. Bu sağlığı bozuyor.
Hem ekonomik hem sağlık nedenlerinden dolayı organik ilaç istedik Almanlardan. Sarımsağı önerdiler kullandık. Sarımsağın bünyesinde doğal kükürt var zaten. Sarımsaktaki bu doğal kükürtü sayesinde sebzeler daha lezzetli ve parlak oldu. Oysa salatalık dışarıdaki kükürte hassastır, atamazsınız.
Sonra bunları (Almanları) rahatsız etmeye başladık. Bizi de organik güldeki gibi sistemin içine alın dedik. 1995’de 15 aile ekolojik sisteme girdik. Yeşil sebzelerimizi TANSAŞ’a vermeye başladık. Burhan Özfatura Belediye Başkanı oluncaya kadar sürdü. Burhan Özfatura Belediye başkanı olunca anlaşma iptal edildi. Üreticiler üretimi terk etti, 15 üreticiden bir tek ben devam ettim. Diğerleri bıraktı. Şehre göçtüler.
Şimdi ürünlerini nasıl pazarlıyorsun?
Türkiye’de organik iç piyasa yok. 1995’de habitatla birlikte STK’lar çoğaldı. Yalıtılmış eko köyler çoğaldı. TA-TU-TA lar oluştu. Bunu benimsemedik. Köy Enstitülerinin ilerisi bir şeydi benim istediğim, ama olmadı. Daha sonra Doğan Organik ürünlerimizi almaya başladı. Gıda Kodeksi çıktıktan sonra Doğan organik de gıda almayı kesti.
Daha sonra Doğan Organik ile sözleşmeli üreticilik yaptık, beklettiler. Sonra almadılar. Ekim’de ürünler elimizde kaldı. Zarar ettik. 4 yıl boyunca belimizi doğrultamadık. Sertifika parası ödeyemedik. Onlar da bizden iki yıl sertifika parası almadılar.
2001 yılında krizle birlikte üretim girdilerine yapılan zamlar ki bu zamlar % 130’lara vardı. Banka kredi faiz oranları da çok yükseldi. Sonra af geldi yine de 3-4 yılda borcu zor ödedik.
Peki örgütlenmeyi düşündünüz mü hiç?
Birlikte olursak başarırız. Örgütlenmek gerekir diye düşündük. Pazar ararken pazar yerleri gündeme geldi. Buğday Derneği ile birlikte Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ziyaret edildi. Sonra Kasımpaşa ve diğer pazarlar gezildi, notlar alındı. Ve Pazar işine girişildi.
Pazar işini gerçekleştirmek için Dünya Bankası/SGP’ye proje hazırlandı. Kabul görmedi. Buğday sponsor aramaya başladı.
Bu arada biz koli abone sistemine girmeye başladık. 4 yıldır sürüyor.
Koli abone sisteminden biraz bahseder misiniz?
(Yalnız belirtmekte yara var; Ersöz Çiftliği’nin kolilerinin üzerinde “Aldığın besin ilacın olsun. Aldığın ilaç besinin olsun” yazılı.)
Aboneler buluyor ve yapıyoruz. Yetiştirdiğimiz ürünleri onlara aracısız bir biçimde gönderiyoruz. Kutu sekiz kilo civarında. 2 çeşidi yemeklik oluyor.
Bir kolide neler var, neler koyuyorsunuz?
Bir kolide 2,5 kilo domates, 2 kg hıyar, 1 kg patlıcan, 1 kg taze fasulye, 0,5kg biber, 0,5 kg acur, 1 kg soğan, 1 demet maydanoz. Her hafta yemeklik değişiyor.Fasulye/kabak gibi.
Ürünler önce kesekağıdına oradan koliye konulup gönderiliyor.
Peki organik üretiyorsunuz diye destek alıyor musunuz?
Hayır organiğe destek yok. Aracıya destek veriliyor.
İlacı kendiniz yapıyorsunuz bildiğim kadarıyla. Bize sarımsaktan yaptığınız ilacın tarifini veriri misiniz?
5 kg suya kıyılmış bir kg sarımsak konuluyor. Bu karşım kaynatılıyor. Kaynama işi bittikten sonra dinlendiriliyor. Bu işlemden sonra karışım 4 litreye düşüyor. Kalan karışım 15 litre suya 1 litre sarımsaklı bu karışımdan karıştırılarak püskürtülüyor. Bu karışım özellikle kapalı alanlarda çok etkili oluyor.
Teşekkürler
Biz de teşekkür ederiz.