Dünya Halklarının İklim Değişikliği ve Toprak Ananın Hakları Konferansının Sonuç, Bildirgesi, Cochabamba, Bolivya, Nisan 2010,- People’s Agreement on Climate Change and the Rights of Mother Earth, Final Declaration of the World People’s Conference on Climate Change and The Rights of Mother Earth- (*)
Çeviri: Mustafa Başoğlu
Bugün, Toprak Ana yaralı ve insanlığın geleceği tehlikede.
Kopenhag Anlaşması’na göre küresel ısınma, 2°C’den fazla artarsa, Toprak Ana’da yol açabileceği geri dönüşü olmayacak zarar % 50 dolayında olacak. Türler, % 20 – % 30 arasında yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Büyük ormanlık alanlar etkilenecek, kuraklık ve seller gezegenin farklı bölgelerini etkileyecek, çöller genişleyecek, kutup buzulları ile And dağları ve Himalayalar’daki buzullarda erime fazlalaşacak, birçok ada devleti ortadan kalkacak, Afrika, 3° C’den fazla bir sıcaklık artışıyla yaşamaya maruz kalacaktır. Dünyada gıda üretimi azalacak, bu azalma, gezegenin geniş bölgelerinde yaşayanların yaşamları üzerine felaket gibi çökecek ve tüm dünyada açlık çeken insanların sayısı, önemli ölçüde artacaktır. Günümüzde zaten, 1.02 milyardan fazla insan bu durumdadır.
“ Gelişmiş” olarak adlandırılan ülkelerin, bilimsel toplumun bir kesimi tarafından suçlanan şirket ve hükümetleri, kapitalist sistemin sorgusuz sualsiz neden olduğu iklim değişikliğini, sıcaklık artışı ile sınırlı bir sorun olarak görüşmek için bize yol açtılar.
Sanayi devriminden bu yana hızlanmış olan, insan varlığı ve doğanın teslimi ve yok edilmesi temeline dayanan ataerkil bir uygarlaşma modelinin ölümcül krizi ile karşı karşıyayız.
Kapitalist sistem, bize rekabet, ilerleme ve sınırsız büyüme mantığını benimsetti. Bu üretim ve tüketim rejimi, insanı doğadan ayırma ve doğaya baskı mantığı ile her şeyi mala dönüştürerek, sınırsız kar istiyor: su, toprak, insan genomu, ataların kültürleri, biyoçeşitlilik, adalet, ahlak, halkların hakları ve yaşamın kendisini.
Kapitalizm altında, Toprak Ana hammadde kaynağı haline, insan varlığı, üretim aracı ve tüketiciler haline; insanlar sadece kendileri için değil, sahip olduklarıyla değerli olarak görülen varlıklar haline dönüştürülmüştür.
Topraklar ve doğal kaynaklar üzerindeki birikimlerini sürdümek ve denetimlerini dayatmak, halkların direnişini bastırmak için kapitalizme, güçlü bir askeri sanayi gereklidir.Bu gezegenin sömürgeleştirildiği emperyalist bir sistemdir.
İnsanlık büyük bir ikilemle karşı karşıyadır: kapitalizm, yağma ve ölümle yoluna devam etmek ya da, doğa ile uyum ve yaşama saygı yolunu seçmek.
Doğa ve insan arasında uyumlu yeni bir sistem kurmamız zorunludur. Ve doğa ile dengenin var olması için, ilk olarak insanlar arasında eşitlik olması gerekir. Biz, bölünmez, birbirini tamamlayıcı ve manevi bir ilişki içinde olduğumuz canlı bir varlık olarak toprak anayı tanıyor, “İyi Yaşam” düşünce ve uygulamalarının onaylandığı dünya halklarını kurtarma, para biriminin yeniden değerlendirilmesi ve bilgi, bilgelik ve yerli halkların atalarının uygulamalarının güçlendirilmesini öneriyoruz. İklim değişikliği karşısında, yaşamın kaynağı olarak Toprak Anayı tanımamız ve aşağıdaki ilkelere dayalı yeni bir sistem oluşturmamız gerekir:
• Tümü ve her şey arasında uyum ve denge;
• Tamamlayıcılık, dayanışma ve eşitlik;
• Ortak esenlik ve tüm temel ihtiyaçlardan hoşnutluk durumu;
• Doğa ile uyum içinde insanlar;
• İnsan varlığını sahip olduklarıyla değil, kendileri oldukları için tanıma;
• Sömürgecilik, emperyalizm ve müdahaleciliğin tüm biçimlerinin ortadan kaldırılması;
• Halklar arasında ve Toprak Ana ile barış;
Sınırsız ve yıkıcı bir kalkınma modelini bir model olarak desteklemiyoruz. Bütün ülkelerin, kendi halklarının temel ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli mal ve hizmet üretmeleri gerekir. Ancak bu dünyanın destek verebileceği miktardan beş kat daha büyük olan bir ekolojik ayak izine sahip olan zengin ülkelerin, yol açtığı kalkınma yolunu takip edebilecekleri anlamına gelmez. Şu anda, zaten gezegenin % 30’dan daha fazlasının yenilenme kapasitesi aşıldı. Toprak Ana’mızın aşırı sömürüsü bu hızla devam ederse, 2030 yılında iki gezegene ihtiyacımız olacak. İnsanın sadece bir bileşeni olduğu, birbirine bağlı sistemde, sistemin dengesizlikleri bir bütün olarak yok olmadan sadece insan haklarını tanımak mümkün değildir. Insan haklarının güvence altına alınması ve doğa ile uyumu yeniden iyileştirmek için, Toprak Ana’nın haklarını etkili bir şekilde tanımak ve uygulamak gerekir. Bu amaçla, kayıt düşülmüş olan Toprak Ana’nın Hakları Evrensel Beyannamesinde ekli bir proje önerisi yapıyoruz:
• Yaşama ve var olma hakkı;
• Saygı hakkı;
• Kendi biyo-kapasitesini yenileme ve yaşamsal döngülerini sürdürme ve insanın verdiği
değişikliklerden
arınma süreci hakkı;
• Farklılaşmış bir varlık olarak kendi kimliğini ve bütünlüğünü, kendi kendine düzenleme
ve sürdürme hakkı;
• Yaşamın kaynağı olarak su hakkı;
• Havayı temizleme hakkı;
• Kapsamlı sağlık hakkı;
• Toksik ve radyoaktif atıklardan, kirlenme ve kirlilikten arınma hakkı;
• Genetik yapısının bütünlüğünü veya yaşamını ve sağlıklı işleyişini tehdit eden bir
tarzda yapılan
değişiklik ve düzenlemelerden kurtulma hakkı;
• İnsan faaliyetlerinin neden olduğu hak ihlallerinin hızlı ve tam olarak iyileştirilme
hakkı,
bu bildirgede kabul edildi.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Madde: 2, ” iklim sistemi için tehlikeli insan kaynaklı çıkarımları engelleyerek atmosferdeki sera gazı yoğunluğunu bir düzeyde tutmak ” amacıyla devletler “Ortak vizyon” oluşturarak sera gazı yoğunluğunu sabitlemek istiyor. Bizim vizyonumuz, dünyadaki ortalama sıcaklığın maksimum bir derece artışı için, gelişmiş ülkelerin, emisyon azalmasını ölçülebilir hedeflerle, sera gazı yoğunluğunun 300 ppm’e geri dönmesini sağlayacak şekilde üstlenmeleri talebinde olduğumuz tarihsel olarak ortak, fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesine dayanmaktadır.
Bu vizyona ulaşmak için, sözleşmenin en son amacı olan dünya’nın iklim sistemindeki denge lehine vizyonumuzu koruyarak acil eyleme ve halkların, ülkelerin hareketlerinin, kısa vadede emisyonları azaltma hedefine ulaşılmasını sağlayacak iddialı bir şekilde üstlenmesi gereken gelişmiş ülkelerin desteğine ihtiyacı vurguluyoruz.
İklim değişikliği müzakerelerinde “uzun vadeli işbirliği eylemi için ortak vizyon” için tanımlanmış sıcaklık artışı ve atmosferdeki sera azlarının yoğunluk sınırı indirgenmemelidir, Ayrıca, kapasite geliştirme üretim ve tüketim kalıpları, ve doğa ile uyum kurmak için Toprak Ana’nın Haklarının kabulü gibi gerekli diğer faktörler konusunda dengeli ve bütünleyici önlemler içermesi gerekmektedir,
İklim değişikliğinin temel nedeni olarak, tarihsel sorumluluk üstlenen gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliğinin, haklı, etkili ve bilimsel bir çözüm için kendi iklim borçlarını tüm boyutlarıyla tanımaları ve ödemeleri gerekir. Bu bağlamda, gelişmiş ülkelerden şunları talep ediyoruz:
• Onların sera gazı emisyonlarının işgal ettiği gelişmekte olan ülkelerin atmosferik
alanı yeniden iyileştirilsin. Emisyonlarının azaltılması ve emilimi atmosferik
alanların sömürgeleştirilmesinden caymayı ima eder;
• Kısıtlı bir atmosfer alanı içinde yaşamaları nedeniyle gelişmekte olan ülkelerin
kalkınma fırsatlarının kaybından kaynaklanan maliyet ve teknoloji transferi
karşılansın.
• İklim değişikliği nedeniyle gelişmekte olan ülkelerden göç etmek zorunda kalacak
milyonlarca insanın yüzlercesine karşı sorumluluklar yerine getirilsin ve kısıtlayıcı
göçmen politikaları ortadan kaldırılsın, göçmenlere kendi ülkelerinde tüm insan
hakları güvenceleriyle iyi bir yaşam sunulsun.
• Aşırı emisyondan doğan zararları önlemek, en aza indirmek ve anlaşmalar için araçlar
sağlayarak gelişmekte olan ülkelerdeki ikIim değişikliğinin etkileriyle ilgili
uyum borçları üstlenilsin.
• Birleşmiş Milletler Toprak Ana’nın Hakları Evrensel Bildirgesi’ni benimseyerek ve
uygulayarak Toprak Ana’ya olan büyük borcun bir parçası olan borçlar ödensin.
Odaklaşma yalnızca maddi telafi olmamalıdır. Aynı zamanda onarıcı adalet, Toprak Ana ve tüm varlıklarımızın bütünlüğünün yeniden kurulması olarak ta anlaşılmalıdır.
Gelişmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarının azaltılması için tek özel enstrümanını yasal olarak bağlayan Kyoto Protokolünü ülkelerin iptal girişimlerini kınıyoruz.
Emisyonlarını azaltma yükümlülüklerine rağmen, gelişmiş ülkelerin 1990 – 2007 döneminde kendi emisyonlarını % 11.2 arttırdıklarını dünyaya duyururuz.
Aynı dönemde, dizginsiz tüketim nedeniyle, ABD, kişi başı karbondioksit salımını 20-23 ton ortalamayla sera gazı emisyonlarını % 16,8’e artmıştır. Bu, “Üçüncü Dünya”, ortalama nüfusuna göre 9 kat; Sahra-altı Afrika’daki ortalama nüfusa göre 20 kat daha fazladır.
Biz, Toprak Ana’nın çevre bütünlüğünü ihlal eden ve küresel sıcaklıklarda 4 ° C civarında bir artışa doğru götüren, gelişmiş ülkelerdeki gönüllü ve bireysel üstlenmeler temelinde sera gazlarının yetersiz indirimler sunmasını sağlayan gayri meşru, Kopenhag Anlaşmasını koşulsuz olarak reddederiz.
Meksika’da, 2010 sonunda yapılacak olan İklim Değişikliği Konferansında karbon piyasaları veya gerçek indirimlerin yetersizliğinin maskesi olan diğer uzaklaştıma mekanizmaları dışlanarak, gelişmiş ülkelerin 2013 yılından 2017 yılına dek sürecek olan ikinci taahhüt dönemi için Kyoto Protokolünde 1990 seviyeleri temelinde önemli yurtiçi sera gazı emisyonunu en az % 50 oranında indirmeyi kabul ettikleri bir değişiklik onayı alınmalıdır
Kyoto Protokolü yoluyla, gelişmiş ülkelerin her biri arasındaki tamamlayıcı çabalar çerçevesinde, bireysel taahhütlerin yerine getirilmesine ulaşmak için, öncelikle gelişmiş ülke grubu kuruluşlarının hepsinin emisyonların azaltılması konusunda hedef koymalarını gerekli görüyoruz.
Dünya üzerinde Kyoto Protokolu’na Ek 1 ülke olarak, onay vermeyen tek ülke olan ABD’nin, bu belgeyi onaylayan ve taahhüt eden tüm dünya halklarına yönelik saygı duyma ve ekonomisinin toplam büyüklüğüne uygun bir ölçekte emisyon azaltma hedeflerine uyma gibi önemli bir sorumlulukları vardır.
Biz Halklar, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden korunmak için eşit hakka sahipiz ve gelişmiş ülkelerin tarihsel emisyonu tarafından kışkırtılan acil durum karşısında onların yaşam tarzlarına ve tüketim anlayışına ayak uydurmak olan iklim değişikliğine uyum kavramını reddediyoruz. Bu durumu, iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle zorunlu yüzleşme gibi görüyor ve bu etkileri telafi edebilmek amacıyla hizmet edebilir bir araç olarak bir dayatmadan ziyade, doğayla uyum sağlamak için farklı bir model altında, yaşamın mümkün olduğunu gösteren adaptasyon süreci olarak dikkate alıyoruz.
Egemen, şeffaf ve adil bir şekilde yönetilen tüm devletler için finansal mekanizmanın parçası olarak özel bir iklim değişikliği uyum fonu oluşturmak gereklidir. Bu fonun, gelişmekte olan ülkelerde iklim değişikliğinin etkilerini ve maliyetlerini değerlendirmesi ve bu etkilerden kaynaklanan ihtiyaçlar için gelişmiş ülkelerin bir kısmının desteğinin sağlanması gerekir. Ayrıca, mevcut ve gelecekteki zararlar için tazminat mekanizması, aşırı ve kademeli iklim olayları nedeniyle fırsatların kaybını ve gezegenimizin “İyi Yaşam” için mevcut engellerin etkileri gibi ekolojik eşikleri aşan, ek maliyetleri içermelidir.
Kopenhag Anlaşması, sadece yetersiz kaynaklar sunmanın ötesinde, bir kaç devlet tarafından azalmış kaynaklara ve uyuma erişim koşulları koyarak, gelişmekte olan ülkeleri bölmek ve halklar arasında çatışma yaratmak gibi girişimlerle gelişmekte olan ülkelere karşı bir dayatmadır. Ayrıca, gelişmekte olan ülkeler arasında anlaşmazlıklar, eşitsizlik ve ayrımcılık üreterek sınıflandırmaya uğraşan, uluslararası iklim değişikliği müzakere süreçlerini de bir dayatma olarak düşünüyoruz.
Küresel ısınmanın durdurulması ve gezegeni soğutma konusundaki insanlığın karşı karşıya olduğu büyük zorluk olan tarım ve gıda egemenliği sorununun çözümü, yalnızca yerli ve kırsal tarım halkları tarafından kullanılan, atalarının uygulamaları yanı sıra diğer modelleri ve katkıda bulunan sürdürülebilir üretim modelinin doğru tarım uygulamaları ile elde edilebilir. Böylece, Toprak Ana ve yerel kültürel bağlamlarda uyum içinde olan uygun üretim formları aracılığıyla, garanti edilen kendi tohumu, toprak, su ve gıda üretimini kontrol etmenin halkların hakkı; Toprak Ana’nın sağladığı çeşitli ve besleyici gıdalara yeterli ölçüde erişim, özerkliği derinleşen (katılımcı, toplumsal ve paylaşımcı ) her ulus ve halkın üretimi olarak anlaşılmalıdır.
İklim değişikliği tüm dünyada, tarım ve yerli halkların ve çiftçilerin yaşam yolları üzerinde derin etkiler üretmektedir ve gelecekte bu etkiler daha da kötü olacaktır.
Küresel kapitalist üretim ve pazar için gıda üretimi, yeterli beslenme hakkını yerine getirmek için değildir. Bu tarımın mantığı, sosyal, ekonomik ve kültürel modeli ile, iklim değişikliğinin başlıca nedenlerinden biridir. Onun, teknolojik, ticari ve politik yaklaşımı, yalnızca iklim değişikliği krizini derinleştirmek ve dünyanın açlığını artırmaya hizmet etmektedir. Bu nedenle yalnızca mevcut krizi şiddetlendirecek olan Serbest Ticaret Anlaşmaları, Ortaklık Anlaşmaları ve yaşamdaki Fikri Mülkiyet Hakları uygulamalarının tüm şekillerini, mevcut teknolojik paketleri (tarım ilaçları, genetik modifikasyon) ve sahte çözümleri (biyoyakıtlar, jeo-mühendislik, nanoteknoloji, vb.) reddederiz.
Benzer şekilde kapitalist modelin dayattığı mega altyapı projeleri ve maden projeleri ile toprakların işgalini, suyun özelleştirilmesini ve militarize toprakları, gıda egemenliğinin engellenmesini, yerli halkların kendi topraklarından sürülmesini ve sosyo-çevresel krizin derinleşmesini kınıyoruz.
Biz bütün insanların, canlıların ve Toprak Ana’nın suya erişim hakkının tanınmasını talep ve Bolivya Hükümetinin su tanımı teklifini temel bir insan hakkı olarak destekliyoruz.
İklim Değişikliği konusunda Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi, müzakerelerinde kullanılan plantasyonları içeren orman tanımını kabul edilemez buluyoruz. Monokültür plantasyonları ormanlar değildir. Bu nedenle, doğal ormanları, ormanlarda ve dünya üzerindeki çeşitli ekosistemleri tanımlayan müzakere amaçları için bir tanımı gerekli buluyoruz.
Birleşmiş Milletler Yerli Halklar Hakları Bildirgesi tam olarak tanınmalı, uygulanmalı ve iklim değişikliği müzakerelerine entegre olmalıdır. Doğal ormanların ve balta girmemiş ormanların korunması ve bozulmasını önlemek için en iyi strateji ve eylem, özellikle yerli halkların ve ulusların ve diğer geleneksel toplulukların toprakları içinde bulunan ormanların çoğu dikkate alınarak, toprakların ve arazilerin kolektif haklarının tanınması ve güvence altına alınmasıdır.
Özgür ve bilgilendirilmiş onam hakkı yanı sıra, ulusal devletlerin egemenliği, gümrük ve doğa hakları gibi halkların egemenliğini ihlal eden REDD (Ormansızlaşma ve Orman Bozulmasının Emisyonlarını Azaltma) ve onun sürümleri olan + ve+ + gibi piyasa mekanizmalarını kınıyoruz.
Yerli halklar ve atalarının organik yapılar lehine, ormanların iyileştirilmesi ve bakımı için kirleten ülkelerin, ödemeleri gerekli olan ekonomik ve teknolojik kaynakların doğrudan transferlerini gerçekleştirmek gibi bir zorunlulukları vardır. Tazminat, doğrudan ve gelişmiş ülkelerin karbon piyasası dışında taahhüt ettikleri finans kaynaklarına ek olmalıdır ve karbonu uzaklaştırmaya hizmet etmemelidir. Biz, ülkelerin yerel ormanları üzerindeki piyasa mekanizmalarına dayalı eylemleri durdurmayı ve var olmayan koşullu sonuçlar önermek istiyoruz. Biz, halklar, orman tohumları, meyve ağaçları ve doğal bitki örtüsüyle, doğal ve balta girmemiş ormanların, iyileştirilme yönetim ve uygulamasına küresel bir program oluşturmak için hükümetlere çağrıda bulunuyoruz. Hükümetlerin orman imtiyazlarını ortadan kaldırmaları, toprağın petrol yataklarının korunmasını desteklemeleri ve imtiyaz vermemeleri, acil olarak ormanlık hidrokarbon sömürüsünü durdurmaları gerekir.
Devletleri ILO Sözleşmesi 169 altındaki, Yerli Halkların Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Bildirgesi dahil olmak üzere, müzakereler, politikaların diğer ilgili araçları ve iklim değişikliğinin yarattığı zorlukları karşılamak için kullanılan önlemler arasında uluslararası insan hakları standartlarının tanınmasını, saygı duyulmasını ve etkin bir şekilde uygulanmasını garanti altına almaya çağırıyoruz. Özellikle, topraklarımız, arazilerimiz ve doğal kaynaklarımız üzerinde yaşamımızı geleneksel yöntemlerimizle sağlamak ve güçlendirmek istiyor ve devletleri, iklim değişikliğinin etkin bir şekilde çözümü için yasal çalışmalar yapmaya çağırıyoruz.
Müzakere süreçlerinde yerli halkların katılımını, özgür ve bilgilendirilmiş onam ve danışma hakkının tam ve etkin bir şekilde uygulanmasını talep ediyoruz.
Çevresel bozulma ve iklim değişikliği kritik seviyelere ulaşıyor. Bunun ana sonuçlarından biri de yurtiçi ve yurtdışı göç. Gözlemlere göre, 1995 yılında yaklaşık 25 milyon Iklim göçmeni vardı. Şu anki tahminlere göre, 50 milyon civarında; 2050 yılına kadar iklim değişikliğinden kaynaklanan nedenlerle 200 milyon ile 1 milyar arasında insan yerinden olacak.
Gelişmiş ülkeler, kendi topraklarında iklim göçmenliğini tanımalı ve onların karşılamalı, temel haklarını tanımalı, iklim göçmenleri için sorumluluk üstlenmelidir. Bütün devletlerin uymasını gerektiren uluslararası sözleşmelerin imzalanmalıdır.
Şirketler ve diğer ajansların sorumluluklarını açıkça belirlemek, hedef ülke içinde, göçmen, mülteci ve yerinden edilmiş kişilerin haklarına, kökenlerine ve geçiş ihlallerinine yönelik ihlalleri kınamak ve yapanları cezalandırmak için uluslararası mahkemeler kurulmalıdır.
Kopenhag Anlaşmasıyla iklim değişikliği için gelişmekte olan ülkelere yönelik olarak önerilen, finansman önemsizdir. Resmi Kalkınma Yardımları ve kamu kaynaklarına ek olarak, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeleleri için GSYİH’nın en az % 6’sı kadar yıllık yeni bir fon taahhüt etmeleri gerekir. Bu, ulusal savunma harcama miktarına benzer bir miktar dikkate alınarak uygulanabilir; başarısız bankalar, küresel öncelikleri ve siyasi irade konusunda ciddi soru işaretleri uyandıran spekülatörleri kurtarmak için bu miktarlardan 5 kat daha fazlasının harcandığı göz önüne alınarak uygulama yapılabilir. Bu finansman, doğrudan ve koşulsuz olmalı ve en çok etkilenen topluluklar ve grupların ulusal egemenlik ve self-determinasyonuna müdahale edilmemelidir.
Mevcut mekanizmanın verimsiz görünümü nedeniyle , 2010 yılındaki Meksika İklim Değişikliği Konferansında, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altındaki Taraflar Konferansı (COP) otoritesi altında kurulan ve düzenlenen ve Ek 1 ülkelerinin finansman taahhütleri ile uyum sağlamak için gelişmekte olan ülkelerin önemli bir temsili ile, onlara karşı sorumlu olacak yeni bir finansman mekanizması kurulmalıdır.
Gelişmiş ülkelerde, piyasa mekanizmalarıyla azalmanın büyük ölçüde desteklendiği belirtilmiş olmasına rağmen, 1990 ve 2007 yılları döneminde kendi emisyonlarının önemli ölçüde arttığı ifade edilmiştir.
Bizim Toprak Ana’mızın mallaştırılması olan karbon piyasası, kazançlı bir iş haline gelmiştir. Bu nedenle yağma ve yıkımlarına, hatta toprak, su ve yaşamın kendisi gibi iklim değişikliği için mücadelede, bir alternatif değildir.
Son mali kriz, spekülasyon ve aracı brokerlerin ortaya çıkması nedeniyle kırılgan ve belirsiz olan mali sistemin düzenlediği piyasanın aciz olduğunu göstermiştir. Bu nedenle, insan varlığının ve Toprak Ana’nın bakım ve korumasını onların ellerine bırakmak tamamen sorumsuzluk olacaktır.
Biz, karbon pazarını genişletmek ve geliştirmek için yeni mekanizmaların oluşturulmasını öneren mevcut müzakerelerin iklim değişikliği sorununun çözülmesi ve sera gazlarının azaltılması için gerçek ve doğrudan eylemlere yol açmaması nedeniyle kabul edilemez olduğunu dikkate alıyoruz. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi altında, geliştirme ve teknoloji transferi ile ilgili olarak gelişmiş ülkeler tarafından üstlenilen taahhütlerin yerine getirilmesini talep etmek ve sadece teknoloji pazarlayan gelişmiş ülkeler tarafından önerilen “teknolojik vitrini” reddetmek gereklidir. Katılımcı kontrolü, yönetimi ve teknolojilerin değişiminin değerlendirilmesi için çok taraflı ve çok disiplinli bir mekanizma oluşturmak amacıyla kurallar koymak esastır. Bu teknolojiler, faydalı, temiz ve sosyal sesli olmalıdır. Aynı şekilde, fikri mülkiyet haklarının uygun ve ücretsiz olduğu teknolojilerin, finansmanı ve stokları için bir fon kurmak asıldır. Özellikle erişilebilirlik ve düşük maliyetleri teşvik etmek amacıyla, patentler, özel tekellerin elinden kamuya devredilmelidir.
Bilgi evrenseldir, hiçbir nedenle özel mülkiyet ya da özel kullanım nesnesi olmamalı ve teknoloji şeklinde uygulanması gerekmemektedir. Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerle birlikte, teknoloji paylaşımında, teknolojiler ve yeniliklerin yaratılmasında, gelişmekte olan ülkelerde araştırma merkezleri kurmak ve savunmak ve “iyi yaşam.” uygulamalarını geliştirme sorumluluğu vardır. Dünyayı kurtarmak ve gezegenin yıkımını durdurmak için yerli halklardan atalarının ilke ve yaklaşımlarını yeniden öğrenmek gerekir. Bunun yanı sıra, Toprak Ana ile uyum içinde “iyi yaşam” için kapasiteyi iyileştirmek amacıyla atalarının uygulamaları, bilgisi ve manevi değerleri özendirilmelidir.
Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi İklim Değişikliği ve Kyoto Protokolü kapsamında olduğu varsayılan, taahhüt ve yükümlülükleri etkin bir şekilde uygulayacak olan gelişmiş ülkelerin bir kısmı üzerinde bir siyasi irade; iklimi koruma ve yaptırımlar ile Toprak Ana ve insanlığın haklarını ihlal eden çevre suçları için uluslararası yasal bir organizmanın eksikliği vardır. Komisyon ya da ihmal yoluyla iklim değişikliğini kirleten ve kışkırtan devletleri, sektörleri ve insanları önlemek, yargılamak ve cezalandırmak için yasal kapasiteye sahip Uluslararası İklim ve Çevre Adalet Mahkemesinin kurulmasını istiyoruz
İklim değişikliği konusunda Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi kapsamında bulunan ve Kyoto protokolunun sera gazlarını azaltma yükümlülüklerini de kapsayan yükümlülükleri yerine getirmeyen Gelişmiş ülkelere karşı Uluslararası İklim ve Çevre Adalet Mahkemesinde şimdiki iddiaları devletler devletler desteklesin.
Tüm üye ülke halklarımızı, Uluslararası İklim ve Çevre Adalet Mahkemesi kararlarına uymak, böylece Birleşmiş Milletler içinde derin bir reform önerisinde bulunabilmek ve öendirme çağırıyoruz.
İnsanlığın geleceği tehlikededir ve Kopenhag Taraflar Konferansında tüm ülkeler için karar veren gelişmiş ülkelerin liderlerinin bir grubuna izin vermemeye çabaladık. Bu karar hepimizi ilgilendiriyor. İklim değişikliği üzerinde küresel bir referandum yapmak ya da aşağıdaki tüm konularda halka danışmak zorunludur: Gelişmiş ülkeler ve uluslararası şirketler adına emisyon azaltım düzeyi, gelişmiş ülkeler tarafından sunulan finansman, Uluslararası İklim Adaleti Mahkemesi kurulması, Toprak Ana’nın Hakları Evrensel Beyannamesi gereksinimi ve mevcut kapitalist sistemi değiştirmenin gereği. Küresel bir referandum ya da halka danışma süreci, aynı başarılı gelişimi sağlayacak olan hazırlık işlemine bağlı olacaktır.
Uluslararası eylem koordine etmek ve “Halkların uyumu”’nun sonuçlarını uygulamak amacıyla, tamamlayıcılık ilkelerine dayalı ve üyeleri arasında eşgüdüm ve ortak dünya çapında eylemler için geniş ve demokratik alan oluşturan köken ve vizyonların çeşitliliğine saygılı Toprak Ana için Küresel Halk Hareketi kurmaya çağırıyoruz.
Bu amaçla, gelişmiş ülkeler Ek-1 ile ilgili olarak ve % 50 oranında, sera gazları emisyonlarını azaltmak ve bu Anlaşmada yer alan farklı önerilerin kabul edildiğinin yasal çerçevesini listeledikleri Meksika’daki küresel eylem planını kabul ediyoruz.
Sonuç olarak, biz Toprak Ana için Küresel Halk Hareketini yapılandırma sürecinin bir parçası ve Meksika Cancun’da bu yıl sonunda yapılacak İklim Değişikliği Konferansı’nın sonuçlarına tepki olan 2011 yılındaki İklim Değişikliği ve Toprak Ana’nın Hakları İkinci Dünya Halkları Konferansını üstlenmeyi kabul ediyoruz.
(*) Documents of the World People’s Conference on Climate Change and the Rights of
Mother Earth Bolivia, April 2010 http://readingfromtheleft.com/PDF/CochabambaDocuments.pdf