Röportaj:Umut KOCAGÖZ –Adnan ÇOBANOĞLU
Avrupa La Via Campesina Koordinasyonu (ECVC) ve Confédération Paysanne’nın ev sahipliğinde Paris’te buluşan La Via Campesina’nın delegasyonundan Eco Ruralis temsilcisi Ramona Duminicioiu ile Romanya daki köylülerin durumu ve mücadeleleri hakkında konuştuk.
Merhaba, sizi tanıyabilir miyiz?
Merhaba, ben Ramona Duminicioiu, Romanya’daki Eco Ruralis için çalışıyorum. La Via Campesina Avrupa’nın üyesiyiz.
Romanya’daki tarımın durumundan bahsedebilir misiniz?
Romanya, Avrupa Birliği üyesi ülkeler içerisinde 6. en önemli tarım ülkesi olarak değerlendirilmekte. Yaklaşık 14 milyon hektar tarım alanımız var. Yaklaşık 10 milyon hektarlık bölümü ekilen toprak. Aynı zamanda Romanya’da çok önemli kırsal kesim var. Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki toplam köylü nüfusunun %15’ini oluşturuyor. Romanya’da yaklaşık 4.7 milyon köylü toprakta aktif bir şekilde çalışıyor. Romanya’daki tarımsal üretimde köylülerin bir çok açıdan baskın olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bir çok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunların en önemlilerinden birisi toprak gaspı… Gıda şirketleri ve büyük toprak sahipleri her geçen gün daha fazla toprağı gasp ediyor. Bugün, tarımsal üretimde bulananların %1’i mevcut ekilebilir toprakların yaklaşık %50’sini elinde bulunduruyor ve endüstriyel tarım yapıyor, geri kalan %99’u ise küçük üreticiler yani köylüler oluşturuyor. Ve bu köylüler ekilebilir toprakların ancak %50’sinde üretim yapabiliyor. Bu, eşitsiz bir durum. Ancak, toprağa erişim hakkı için mücadelemize devam ediyoruz. Romanya köylülerinin direnme kapasitelerine, gelecek için ve tarım için çözüm bulma kapasitelerine güveniyoruz. Romanya 1989 yılına kadar, “Sosyalizm” adı altında çok baskıcı bir rejim yaşadı. Köylülerin ellerinden toprakları zorla alınıyordu. Köylüler bu koşullarda bile kendi geleneklerini, pratiklerini ve tohumları korumayı başardılar. Romanya’da bugün hala köylü tarımı devam ediyor çünkü köylüler metanetliler ve koşullara uygun davranma yollarını bulma konusunda yetenekliler.
Eco Ruralis hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Nasıl örgütlenmeye başladınız, ne zaman örgütlenmeye başladınız? La Via Campesina’ya ne zaman nasıl katıldınız?
Eco Ruralis 2009 yılında, ülkenin çeşitli bölgelerinde yaşayan köylüler tarafından kuruldu. Köylülerin seslerini politik olarak temsil edecek bir örgütlenmeye ihtiyaç vardı. Ama, Eco Ruralis kurulana kadar böyle bir yapı bulunmuyordu. Aynı zamanda köylülerin uluslararası mücadelesinin de bir parçası olmak istiyorduk. La Via Campesina’yı, Eco Ruralis’i kurduktan çok kısa bir süre sonra keşfettik. Kendimizi LVC’nin politik yaklaşımı ve vizyonuyla ilişkilendirdik. 2013 yılından beri LVC üyesiyiz. Bundan gurur duyuyoruz ve mümkün olan bütün alanlarda ortak çalışmalar yapmaya gayret ediyoruz. İnsan hakları yaklaşımına dayanarak 3 alanda çalışıyoruz: “Toprak hakkı”, “Tohum hakkı” ve “Pazara erişim hakkı”. Üyelerimizle yaptığımız tartışmalarda, bu alanların, köylülerin gelişmesi ve başarılı olması için stratejik olarak üzerinde çalışılması elzem olan alanlar olduğu sonucuna vardık. Yani, tohumlar, toprak ve pazarlar.
Eco Ruralis’in spesifik bir anlamı yok. Kulağa hoş gelen bir ifade olduğunu düşünüyoruz. Eco ekolojiden, ruralis’de kırdan geliyor.
Örgütünüzün örgütlenme biçimi nedir? Bir sendika mı, dernek mi, birlik mi, platform mu? Nasıl bir yapınız var?
Aslında resmi olarak bir sivil toplum kuruluşuyuz, ama birlik/dernek olarak çalışıyoruz. Yani klasik bir sivil toplum kuruluşu değiliz, üye merkezli bir dernek gibi çalışıyoruz. Üyelerimizin dernekte çeşitli rolleri var. Romanya’da köylülük resmi bir iş kolu değil. Eğer köylüyseniz, hiç bir şeysiniz. Aslında bir iş kolunda değilsiniz. Aynı zamanda köylülerin sendika kurma hakkı yok. Toprak sahibi olarak kabul ediliyorlar. Bu açıdan kendi işlerinin sahibi olarak görülüyorlar. Böylece, istesek bile bu örgütü bir sendika olarak kuramazdık. Köylülüğün bir iş kolu olarak tanınması konusunda çok çalışıyoruz. Çünkü bu aynı zamanda sosyal güvenlik ve sağlık güvenliği açısından çok önemli. Köylülüğün devlet tarafından resmi olarak tanınmış bir statüsünün olması çok önemli. Aksi durumda, sağlık sigortası ve sosyal sigorta meselesi çok problemli bir hal alıyor. Bu koşulda gerçek bir sosyal güvenceniz olmuyor; daha çok devletten “yardım” alıyorsunuz. Köylüler toplumun sırtındaki bir yük değillerdir. Hükümetlerin böyle değerlendirmesine karşıyız. Köylüler toplumda aktif bir kesimdir ve topluma katkı sunarlar. Ortak çıkarlara sundukları katkı takdirle karşılanmalı ve değeri bilinmelidir. Çünkü köylüler toprağı iyi bir şekilde yönetir ve doğal kaynakların bakımında çok önemli bir rol üstlenir. Paris’te konuştuğumuz meselelerden biri de aynı zamanda bu. Köylü tarımı iklim değişikliğinin gerçekçi çözümlerindendir. Köylü tarımı karbon salınım oranını azaltır, toprak karbonu emer. Köylüler aynı zamanda insanları beslerler. Toprağa, tarıma en büyük yatırımı yapanlar köylülerdir. Ancak bir çok köylünün sübvansiyon alma hakkı yok. Toplumun diğer kesimleri çeşitli sübvansiyonlar, yardımlar alırlar; ancak bu yardımın bir geri dönüşü yoktur. Halbuki köylüler destek alsalar aldıkları desteğin bir geri dönüşü olur. Aldıkları desteklerle kuyu açabilirler, tarlalarını sulama sistemleri kurabilirler, çit yapabilirler, toprakta çalışmak için bu yardımları kullanabilirler. Bu destekleri ürünlerinin üretimi için kullanırlar. Hayvanlar için kullanırlar. Altyapı kurarlar. Ancak köylüler bunlar için destek almıyorlar. Buna karşın şirketler, hükümetlerden ve kalkınma kurumlarından yardım, destek alarak yatırım yapıyorlar. Yani kamunun parasından yardım/destek alıyorlar ve yatırımcı olarak değerlendiriliyorlar. Halbuki köylüler toplumdaki en büyük yatırımcı kesimi ifade ediyorlar, çünkü onlar kazançlarını ve olanaklarını tekrar toprağa yatırıyorlar.
Ne tarz eylemliliklerde bulunuyorsunuz? Toprak işgalleri, mitingler, basın açıklamaları, araştırmalar? Kendinizi nasıl örgütlüyorsunuz ve ifade ediyorsunuz?
Geçtiğimiz iki sene içerisinde örgütlenme yapımızı yeniden elden geçirdik. Örgüt içi yapılanma sürecimizi yeniden başlattık. Yaptığımız çalışmanın büyük bir kısmı kendi iç örgütlenme kapasitemizi güçlendirmek üzerineydi. Daha fazla üyeyi dahil etmek ve çalışmalarımızda tabandan yükselen bir vizyon geliştirmek için çalışma gruplarımıza yoğunlaştık. Daha önce çeşitli mitingler yaptık ve bunlara devam edeceğiz. Bu eylemler Tarım Bakanlığı’na ve GDO’lara karşı eylemlerdi. GDO’nun yasaklanması meselesi en büyük taleplerimizden biri. Aynı zamanda, köylü marketlerinin köylülere hizmet etmesini talep eden çalışmalar yaptık. Pazar yerlerinin özelleştirilmesiyle beraber köylülerin pazarlardan uzaklaştırılması ve aracıların pazarları ele geçirmesi söz konusu oldu. Buna karşı mücadele etmeye çalışıyoruz. Pazar yerlerinin devlet tarafından korunma altına alınması gerekiyor, biz bunu talep ediyoruz. Eco Ruralis’in örgütlenmesi gerekiyor. Çünkü genel olarak Romanya’da genç bir demokrasi var ve sivil toplumun örgütlenmesi, yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bu, içinde bulunduğumuz durumun dezavantajı. Sivil toplum henüz başlangıç aşamasında. Daha güçlenmemiz ve daha çok doğrudan eylem yapmamız gerekiyor. Doğrudan eyleme inanıyoruz. Aynı zamanda diyaloğa da inanıyoruz. Taviz vermeye inanmıyoruz. Herhangi bir siyasi partiyle hiç bir şekilde ilişkilendirilmemeye gayret gösteriyoruz. Çünkü Romanya’da bu çok büyük bir mesele. Romanya’da siyasi partiler her daim yozlaşmayla ilişkili olarak düşünülürler… Bu açıdan henüz gelişmekte olan bir örgüt olduğumuzu söyleyebilirim. Bu sorduğunuz bir çok şeyi yapmayı istiyoruz.
Birleşmiş Milletlere bağlı Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) “Sivil Toplum Konsültasyon Toplantısı” daha önce Romanya’da yapıldı. Bu toplantı için ne tür çalışmalarınız oldu?
Öncelikle, “Sivil Toplum Konsültasyon Toplantısı”, FAO tarafından düzenlenen konferans açısından son derece yeni bir süreci ifade ediyor. Aynı zamanda çok önemli bir süreç. 2014 yılında Romanya’da bu toplantının ilkini gerçekleştirdik. Bu toplantı FAO’nun Avrupa ve Orta Asya (Kırgizistan, Kazakistan, Gürcistan vd) bölgesel konferansı için yapıldı. Temelde FAO her 2 senede bir bölgesel düzeyde dünyanın her yerinde toplanır. Tarım bakanları bir araya gelir. Aynı zamanda uluslararası kurumlar da katılır. Bizim bölgemiz açısından bu kurumlar, örneğin her zaman Avrupa Birliği çağrılır, Avrupa Komisyonu… FAO, bu konferansların hazırlık sürecinde sivil toplumun konsültasyonuna izin verir. Bunu, FAO konferansının gündemine bağlı olarak geri bildirim almak, düşüncelerin bir çıktısını almak için yapar. Bu süreç çok etkileyici, çünkü göçebe çobanların birliklerini, köylü/çiftçi örgütlerini,gıda üreticilerini, kadınları, topraksız hakları, balıkçı toplulukları, tarımla ilişkili her tür destek gruplarını, STK’ları yan yana getiriyor. Geçen sefer, aklımda kalan Rusya, Kırgızistan, Ukrayna, Polonya, Romanya, Macaristan, batı Avrupa’dan İtalya, Belçika, Hollanda gibi ülkeler vardı. Sivil Toplum Konsültasyon Toplantısı’nın önemi şurada: bölgesel bir temsilci delagasyonuna ihtiyacımız var, bu delagasyon cinsiyet eşitliği üzerinden oluşturuluyor. Bu aynı zamanda bütün destekçileri de kapsıyor. Romanya’daki konsültasyon toplantısının sonucunda, alanda çalışan insanların bilgeliklerini Konferansa taşımak oldu. Toplantımız 2 gün sürdü. FAO konferansının gündem maddeleri üzerine çalıştık. Ve bir deklarasyon oluşturduk. Bu deklarasyonda, tarım yönelik kendi bakış açımızla kendi düşüncelerimizi ifade ettik. FAO Konferansının gündem maddelerine yönelik düşüncelerimizi nokta nokta ifade ettik. Ama aynı zamanda kendi ülkelerimizin ve destek gruplarımızın gerçekliğimizi ve ilkelerimizi ifade etme şansımız oldu.
Bu konsültasyon sürecinin hazırlık aşamasında Eco Ruralis’in devletle ilişkisi, pozisyonu nasıldı? Devletin örgütünüzü tanıma konusundaki yaklaşımı neydi? Ve bu toplantı sonrasında bunda bir değişiklik oldu mu? Hükümet ve köylüler üzerinde, ve toplantıya katılan diğer gruplar üzerinde nasıl bir etkisi oldu bu toplantının organizasyon sürecinde yer almanız?
Romanya hükümeti, mesele sivil toplumun hakları ve özgürlüklerine olunca çok deneyimsiz. Sürecin başlangıcında, bu toplantıda sivil toplumun bağımsız ve özerk bir pozisyonu olacağını anlamamıştı. Çünkü bu bağımsız ve özerk pozisyon FAO tarafından güvence altına alınmıştır. Bu alana hiç bir ulusal hükümet müdahale edemez. Bunu anladıkları zaman süreç iyi bir şekilde devam etti. Romanya’daki köylülerin bu süreçte gösterdikleri çabayı, aynı zamanda farklı ülkelerden Bükreş’e bu konferans için çalışmaya gelen köylüleri takdir ettiler. Hükümetlerin ortaya çıkardığı problemlerin çözülemeyeceğini düşünmüyorum. Her türlü problem çözülebilir. Bu süreç tamamen meşru ve yasal bir süreç, ve FAO tarafından güvence altına alınmış bir süreç. FAO, hükümetlerin üstünde bir kuruluş ve hükümetler FAO’nun sözünü dinlemek zorundalar.
FAO’nun bu çalışması bir süreçtir. Etkileri bir gecede görmek mümkün değil. Bu konferansın Romanya’da yaşayan köylülerin hayatını daha iyi hale getirdiğini söyleyemem. Ama bir fırsat yarattı. FAO’da kendi pozisyonumuzu daha iyi ifade etmeye yönelik bir fırsat. Aynı zamanda, ilk defa FAO’nun konferansında konuşma şansımız oldu. Köylü örgütü olarak ilk defa FAO toplantısında konuştuk; konferansta sivil toplumdan 4 temsilcisi bulunuyordu ve bu ilk defa gerçekleşen bir durumdu. Bu açıdan, en yüksek kurumlarla diyalog süreci ilerlemiş oldu. Bu açıdan bir değişimden bahsedilebilir. Elbette, ne yazık ki toprakta çalışan köylülerin hayatını bir anda etkileyecek bir süreç değil bu. Bu nedenle biz, bir köylü örgütü olarak her düzeyde çalışmalar yapmak zorundayız. Tarlalarda çalışıyoruz; tüketicilerle ve paydaş kesimlerle çalışıyoruz; aynı zamanda yetkili mercilerle de bir şekilde diyalog içinde olmalıyız. Bu tarz bir konferansların temelde yaptığı şey, hükümetlerin, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını tanıma zorunluluğudur.
Yani, bu organizasyon sürecinin bir parçası olmanız, Eco Ruralis’in hükümet nezdinde daha meşru bir hale gelmesini ve köylülerin örgütlenme sürecine katkı sunduğunu söyleyebilir miyiz? Herhangi bir etkisi oldu mu?
Belki… Bu süreçte örgütümüzün bütün üyeleri yer almıyordu. Konferans sonuçlarını bütün üyelerimizle paylaştık. Ama bu süreçte yer alan üyelerimiz açısından, çok önemli bir etkisi vardı. Politikanın, böylesi yüksek bir düzeyde nasıl işlediğini anlamamız açısından. Çünkü bu düzeyde de bir etkimizin olması önemli. Öteki üyelerimiz açısından emin değilim. Yaklaşık 2000 üyemiz var; onlardan geri bildirim almamız şu an için çok zor. Çok fazla farklı örgütü çağırmamıza izin verilmiyordu. Her ülkeden bir örgüt katılabiliyordu. Bu açıdan, bu süreçte yer almayan örgütler ve sivil toplum açısından çok önemli bir etkisi olduğunu düşünmüyorum.
Türkiye için önerileriniz ve yorumlarınız neler?
Geçen sene Romanya’da yapılan toplantıda bir sonraki FAO bölgesel roplantısının Türkiye’de yapılmasına karar verildi. Bu şu anlama geliyor: Türkiye’de mevcut olan toplumsal örgütlenmelerin, ve özellikle de Çiftçi-SEN’in, tarım politikalarında karar verici bir merci olan bu toplantıyı etkileme fırsatı ortaya çıkıyor. Bu çok önemli bir fırsat. Avrupa ve Orta Asya’dan sosyal muhalefet hareketlerinin ve sivil toplumun dayanışmasını mümkün kılan bir fırsat. En yüksek karar verme düzeyin de sosyal muhalefetin vesivil toplumun kendi pozisyonunu oluşturması ve ifade etmesini mümkün kılıyor. Bu açıdan, Türkiye için çok heyecan verici bir haber olduğunu, Türkiye’de bu süreci La Via Campesina adına örgütleyecek olan ÇİFTÇİ-SEN’e desteklemek için elimizden geleni yapacağımızı söylemek isterim. La Via Campesina’nın da orada olacağını ve tüm desteğini vereceğini biliyorum. Bu açıdan mutluyum.
Çok teşekkür ederiz.