Yer: Mardin’in Denktaş Köyü. Amca çocukları arasında tarla sulama yüzünden tartışma çıkar. Tartışma kavgaya dönüşür. Bilanço acıdır: 2 öldü, 3 yaralı… Önceki gün meydana gelen bu olay sıradan bir aile kavgası değildi. Kuraklığın pençesindeki Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşananların çarpıcı bir özetiydi. Bölgeden feryatlar yükseliyor: “Biz böyle kuraklık görmedik. Bu geçiçi bir durum değil. 100 yılın kuraklığı. Ürün alamıyoruz. Borçlar diz boyu. Artık biribirimizi vurma noktasına geldik.”
Kuraklıktan sadece çiftçiden değil, sanayiciler de etkileniyor. Kanada’nın en büyük bakliyat firmalarından biri haline gelen Mersin merkezli Arbel’in Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Arslan da 25 yıldır her mayıs-haziran döneminde düzenli olarak gezdiği bölgede tam bir “şok” yaşadığını söylüyor. Zaman zaman çiftçinin kuraklıktan şikayet ettiğini, bunun da çoğunlukla verimlilikle ilgili bir durum olduğunu anlatan Arslan, ancak bugün yaşanan durumun sadece kuraklıkla açıklanamayacağını belirterek, “Bu yıl ot bile bitmemiş” diyor.
Sosyal patlama riski
Bölgede yaşanan kuraklığın ekonomik boyutlarının yanı sıra bunun yansıması olan çok daha tehlikeli bir duruma daha işaret ediliyor: Sosyal patlama.
Şanlıurfa Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı İsmail Demirkol, bölgedeki kuraklığın borç ödeme döneminin başlamasıyla vadesi gelen çiftçi borçlarının sosyal açıdan büyük yaralar açmasından edişe ediyor. Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin de bölgedeki çiftçinin uçan kuşa bile borcu olduğuna dikkat çekerek, “Bölgede kendiliğinden üretimde çekilme gibi bir durum yaşanacak. Çiftçi tarlasını yok pahasına satıp, göç ediyor” diyor.
Bölge insanında umutlar tükenmek üzere. Tüm ekonomisi tarıma dayalı bölgede, kuraklık her kesimi derinden sarsıyor. Borcunu ödeyemeyecek hale gelen çiftçi kara kara düşünüyor. Urfa’ya iner inmez şoförümüz Aydın’ın derin bir ah çekerek sarfettiği çarpıcı sözler, aslında bölgede yaşanacak olası sosyal riski de gözler önüne seriyor: “Burası tarım şehri. Hasat olmayınca kimse borcunu ödeyemiyor. Böyle giderse halk yakında birbirini vuracak.”
Yağış 40 kat azaldı
Bölgede Nisan 2007’de metrekareye 48.1 metreküp yağmur düşerken bu yıl bu oran sadece 1.8 metreküpte kaldı. GAP projesi ile sulama sistemine dahil olan arazide ise geçen yıl yaşanan kuraklığa rağmen dekar başına 600-700 kilo ürün alınabilirken bu rakam bu yıl 300 kilo civarında seyrediyor. Sulama olmayan alanlarda ise ürünün yetişmeden yanması sonucu bu yıl hiç hasat alınamadı. Hatta devletin en modern tarım yöntemleri ile işlettiği TİGEM’e ait olan 1 milyon 700 bin dönüm arazide dahi hasat alınamamış. GAP sınırları içerisinde en çok sulama yapılan bölge olmasına rağmen 15 bin çiftçinin kayıtlı olduğu Şanlıurfa Ziraat Odası’na 5 bin 600 çiftçi kuraklık nedeniyle başvurmuş durumda.
Sanayi de tarıma dayalı
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ekonomisi tamamen tarıma dayalı. Bölgede az sayıda bulunan sanayi tesislerinin tamamına yakını da tarım ürünlerini işliyor. Çiftçi birçok şeyi temmuz-ağustos ayına vadeli şekilde alıyor. Alımlarında senet veya çek kullanıyor. Bu sene hiçbir ürün alınamaması sonucu çiftçi borçlarını ödeyemez duruma gelmiş. Şanlıurfa Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı İsmail Demirkol, bölgede sosyal patlama riskine işaret ediyor. Bölgede kuraklığın sonuçlarının daha oluşmadığını ifade eden Demirkol, borç ödeme döneminin başlaması ile vadesi gelen çiftçi borçlarının sosyal açıdan büyük yaralar açmasından edişe ediyor.
Kuraklıkla bunalan çiftçi şu anda gelecek yıl nasıl gübre, tohum mazot alacağının derdiyle yanıyor. Kendiside çiftçi olan Şanlıurfa Ziraat Odası Başkanı Halil Ateş, “Benim gübrem mazotum tohumum olmadan ben bir gömlek bile almam. Bu yıl hasat kaldıramadık. Şimdi borçlanıp tohum, gübre alacağız Seneye de kuraklık devam ederse o zaman ne yaparız?” diye dert yanıyor.
Kordinasyonsuzluk büyük sorun
Kuraklığın yanı sıra bölgedeki tarım politikalarında çok başlılık da çiftçiyi yıldırmış durumda. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde tarım faaliyetleri Güneydoğu Anadolu Projesi Başkanlığı, Devlet Su işleri, Tarım İl Müdürlükeri ve İl Özel İdarelei tarafından yürütülüyor. Harran Üniversitesi’ninde çalışmaları var. Her kurumun ayrı yürüttüğü çalışmalar ve projeler bulunuyor. Çalışmaların birçoğu ise birbiriyle çakışıyor. GAP İdaresi kordinasyonu sağlayan kurum ancak kurumun sorumluluğu çok olsa da yetkiden arındırılmış olması elini kolunu bağlıyor.
Urfa Ziraat Odası Başkanı Halil Ateş, bölgedeki koordinasyonsuzluğu anlatırken şu örneği veriyor: “Biz zeytini ithal ederek milyonlarca dolar ödeyen bir ülkeyiz. 2005 yılında bölgede zeytin üretimine başladık. Nizip zeytini daha iyidir dediler ve biz hemen bu zeytini ektik. 2006’da Tarım İl Müdürü, ‘Gemlik zeytini daha iyi, yağ oranı yüksetir’ dedi ve Gemlik zeytini ekmeye başladık. 2007’de Urfa iklimi fazla sıcak diye ‘yağlı zeytin olmaz’ dediler ve bu seferde tamamen sofralık zeytine döndük. Çiftçinin kafası allak bullak. Önce bir deneseler de sonra bizi yönlendirseler.”
Dünyanın en eski üniversitesi olan Harran Üniversitesi’nden hiç faydalanamadıklarını vurgulayan Ateş, “Oda olarak imkanlarımız sınırlı. Hükümetin bölgede daha etkin kordinasyon sağlaması gerekiyor” diyor.
Yardımlar çözüm değil
Bölgede kuraklık nedeniyle devletin verdiği yardımların da yaraları saramadığını anlatan Halil Ateş, “Devlet borç erteliyor. Zaten bizim devlete borcumuz yok ki. Tohum yardımı yapıyor ama her tohum tarlaya uymuyor. Ayrıca, diyelim ki tohum aldık ama gübre, mazot parasını nereden bulacağız?” diye soruyor. Geçen yıl Konya Ovası’nda da yaşanan kuraklık sonucu devletin dekar başına yardım yaptığını anlatan Ateş, bu yöntemin Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde de uygulanmasını istiyor.
Yardımlar noktasında diğer önemli sorun ise, Ziraat Bankası kredileri. Banka, çiftçiye diğer bankalara nazaran daha düşük faizli kredi imkanı sunuyor ancak kredi verdiği çiftçiden o il sınırları içinde bir mülkiyet göstermesini talep ediyor. Bu durumda da çiftçilerin yüzde 80’i özel bankalardan daha yüksek faizli kredi kullanıyor.
NE YAPACAĞIMI ŞAŞIRDIM / Kemal Erdem/Çiftçi
Diyarbakır merkeze bağlı Ali Bardak Köyü’nde bin 500 dönüm arazim var. Bu araziye her yıl buğday ekerim. Bu yıl 50 ton buğday elde edebildim. Geçtiğimiz yıl 50 ton buğdayı 100 dönümlük araziden elde etmiştim. Bu sene tohum, gübre ve benzeri harcamalar için bankadan 100 bin YTL’lik kredi çektim. Fakat tamamen zarar ettiğim için bankalar önümüzdeki sene için yeni kredi vermiyor. Ne yapacağımızı şaşırdık. Böyle giderse önümüzdeki sene bin 500 dönümlük arazinin sadece yarısına ekim yaparım.
Sorun kuraklığı aştı, bölgede ot bitmiyor
Referans Gazetesi’nin gıda alanında “En Hızlı Balığı” Mersin merkezli Arbel’in Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Arslan bölgedeki kuraklığın ulaştığı boyutlara dikkat çekiyor. 25 yıldır hiç aksatmadan mayıs sonu, haziranın ilk haftası arasında bölgeyi gezen, bölgenin ileri gelenleriyle, esnafla, çiftçiyle görüşen ve tespitlerde bulunan Arslan, bu yıl tam bir “şok” yaşadığını belirtiyor. Bölgede yıllardır hep aynı rotayı takip eden Arslan, Gaziantep, Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Batman’da en uzak dağ köylerinden sınır kasabalarına kadar her yeri geziyor. Bu yıl 3 kişi çıktıkları yolculukta 5 gün boyunca bölgeyi gezdiğini anlatan Arslan, “Hayatımda bu kadar anormal bir kuraklıkla karşılaşmadım” diyor.
Zaman zaman çiftçinin kuraklıktan şikayet ettiğini, bunun çoğunlukla verimlilikle ilgili bir durum olduğunu hatırlatan Arslan, ancak şu anda yaşanan durumun sadece kuraklıkla açıklanamayacağını belirterek, “Bu yıl ise ot bile bitmemiş” saptamasında bulunuyor. Arslan, bölgedeki izlenimlerinden şu örnekleri veriyor:
* Uğradığım bir köyde konuştuğum 96 yaşındaki bir dede, 17-18 yaşlarındayken babasının böyle bir kuraklığı anlattığını söyledi. Yani takriben 100 yıl gibi bir süredir böyle bir kuraklığa rastlanmamış.
* Bir köyde, 300 dönüm toprağı olan bir çiftçinin yanına uğradım. Çocukları yanımda çalışıyor. Bana bu yıl ektiği hiçbir ürünün çıkmadığını anlattı. Geçinmek için hayvanlarını satmış ama bu yılı çıkaramayacağını söyledi ve çocuklarından para istedi. Kendisine 2 çuval pirinç, 2 çuval şeker ve 4 çuval un aldım.
* 17 kuyusu olan bir çiftçi gece gündüz arazisini suladığını anlattı. Arazinin başından girip, sonundan çıktığında ilk sulanan yerlerin kuruduğunu söyledi. Bölgede toprak öyle kurumuş ki, nem yok. Zaten bölgedeki arazilerin sadece yüzde 10’u sulanabilir durumda.
* Bize mal temin eden bir arkadaşım, aynı zamanda telefon satışı da yapıyor. Bu dönemde herkes mal sattığı için telefonlarını değiştirirmiş. Bu yıl ise kimse gelmemiş. Adam dükkanı kapatmış. Nasıl olsa bir yıl sonra kazanacağım diye bu yıl çocuklarını da evlendirmiş. Benden para istedi. Düşünün bu adam mal temin eden, yani diğerlerine göre durumu çok daha iyi olan biriydi. Sadece bu örnekler yok. Köylerin hepsi böyle.
Bölgede yeni stokçular ve fırsatçılar devreye girdi
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Başkanı İbrahim Yetkin de, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kuraklık nedeniyle ekonomik ve sosyal açıdan bugüne kadarki en olumsuz ve tehlikeli sürecin yaşandığını vurguluyor. Bu yıl bölgedeki rekolte kaybının çok ciddi boyutlara ulaşacağını, hayvancılıkta da ciddi problemler yaşanacağını anlatan Yetkin, bölgedeki çiftçinin uçan kuşa bile borcu olduğuna dikkat çekerek, “Güneydoğu’da şu anda buğdayda ve arpada yüzde 90, mercimekte ise yüzde 60 üretim kaybı var. Bölgede artık kendiliğinden üretimde çekilme gibi bir durum yaşanacak. Tarımın burada sürdürülebilirliği konusunda ciddi endişelerimiz var. Çiftçi tarlasını, arazisini satıp göç ediyor” diyor. Bölgede tarla ve arazi satışlarında büyük artışlar yaşandığını ifade eden Yetkin, araziler yok pahasına satıldığını, özellikle Urfa bölgesinde satışların çok yoğunlaştığını anlatıyor.
Borçların bir yıl ertelenmesi, tohum yardımı gibi kısa vadeli çözümlerin çiftçinin tarlaya dönmesini sağlamaktan uzak olduğunun altını çizen Yetkin, bölge insanının işin içinden çıkamaz hale geldiğini söylüyor.
Piyasanın dengelenmemesi durumunda üretim azlığı nedeniyle fiyatlarda oluşacak artışların yanısıra büyük bir stokçuluk ve fırsatçılığın da ortaya çıkacağını kaydeden Yetkin, “Özellikle ağustos ayında Ramazan’ın gelişiyle birlikte ciddi fiyat artışı olacaktır. Mercimek şu anda Cumhuriyet altını gibi değerli. Piyasada mercimek yok, çünkü depolarda. Bu yıl daha tehlikeli bir durum daha var: Önceden bu stokçuluğu normal tüccar yapardı. Ürün alır bekletirdi. Şimdi parası olan farklı kesimlerden birçok kişi bu durumu yeni bir yatırım aracı görerek paralarını stokçuluğa yatırmaya başladı. Normal tüccar olsalar endişe etmezdik ama bunların kim oldukları da belli değil. Stokçuluğa ithalatda çözüm olmayacak. Çünkü dünyada da sıkıntı var” diyor.
GÜNEYDOĞU YANGIN YERİNE DÖNDÜ
* Borç vadeleri ağustosta ödeniyor. Bu dönemde sosyal olayların büyümesinden endişe ediliyor.
* Ekecek tohumu olsa bile mazotu ve elektriği olmayan çiftçi, kendiğilinden tarımı terketmeye başladı.
* Çiftçiler ekim alanlarını daraltıyor. Örneğin, Şanlıurfa Ziraat Odası Başkanı Bahri Erdem, bu yıl 100 bin YTL masraf yaptığı, 2 bin 500 dönümlük arazisinden hiç ürün alamadı. Kredi çekmeyi planlayan Erdem, gelecek yıl sadece 500 dönüm ekmeyi düşünüyor.
* Tarımla uğraşmak yerine göç etmeyi tercih eden çiftçi ise büyükşehirlere, özellikle turizm sezonunda Antalya’ya gidiyor.
* Çiftçi, borcunu ödemek ya da göç etmek için arazi ve arsalarını yok pahasına satıyor.
* Diyarbakır’da 1.5 milyon dönüm arazinin sadece 40-50 bin dönümü sulanabiliyor. Araziler giderek çoraklaşıyor.
* Yanlış sulama politikaları, toprağın çoraklaşmasına neden oluyor. Bu durum telafisi zor sıkıntılara neden olabilir.
* Ziraat Bankası teminatlarını yeterli görmediği için özel bankalardan daha yüksek miktarda faizle kredi çeken, bu da yeterli olmayınca tefecilerin eline düşen çiftçi sayısı artıyor.
* Bölgede hayvancılık da bitme noktasında. Yem fiyatlarının yükselmesi nedeniyle hayvanlar yok pahasına satılıyor ya da Doğu’ya götürülüyor. Diyarbakır Ziraat Odası verilerine göre 175 bin hayvan bölgeden Doğu’ya götürülmüş.
* Çiftçi Eylem Planı’na güvenmiyor. Afrika ülkeleri gibi olmaktan korkuyor.
– Diyarbakır’ın Mermer Köyü muhtarı ve petrolcü İzzet Yıldırım, köyünde hiç mahsul alınamadığını, parasızlık nedeniyle kendi köylüsüne dahi yakıt satmadığını söylüyor.
YARIN: KURAKLIK BÖLGE EKONOMİSİNİ NASIL ETKİLEYECEK?
Kaynak:16.07.2008 | Referans