AB, köylüleri köyde kalmaları için teşvikle destekliyor. Üretilen ürünlere belli standartlar getirerek verimliliği arttırıyor.
Geçen pazar Vodafone Vakfı’nın davetlisi olarak Londra’ya gelen gazetelerin ekonomi temsilcileri ile ilginç bir yemek davetine katıldım. Katıldım derken ben Londra’da yaşadığım için bir anlamda gelen meslektaşlarımızı ev sahibi olarak karşıladım. Londra’da Westminster’a yakın tarihi bir binada sadece Türk gazetecilerin katıldığı bu yemek davetinde biz sustuk, vakıf yöneticileri konuştu. Vodafone Vakfı’nın çalışmaları ayrıntıları ile anlatıldı. İtiraf edeyim ben böyle bir vakıf olduğunu ilk kez o gece duydum. Hatta bunu vakfın yöneticilerine de söyledim. Bizde pek çok vakıf benzer bir iletişimsizlikten mustarip. Hemen hepsi canla başla çalışıyorlar ancak kendi kozalarının içine kapanıp kalıyor ve yaptıklarını hakkıyla anlatamıyorlar. Benzer bir durumu Türkiye’de faaliyet gösteren pek çok STK’da da görmek mümkün.
Neyse, o geceye dönersek bir telefon servis sağlayıcı şirketin vakfının neler yaptığını ekonomist gazetecilerle beraber merakla dinledik. Uluslararası şirketlerin vakıfları olunca faaliyetleri de uluslararası oluyor. Nitekim Mısır’dan Tanzanya’ya, Tanzanya’dan Yeni Zelanda’ya kadar pek çok farklı ülkede farklı işler üstlenmişler. Benim ilgimi en çok Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkanı Serpil Timuray’ın konuşma başlığı çekti. Mobil teknolojinin tarım alanında kullanımı üzerine bir sunum hazırlamıştı. Bu konuşma metninden bazı rakamlar bana çok ilginç geldi, sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Millet köylünün efendisi olmuş
* Mesela 50.8 milyar dolarlık tarım üretimi değeri ile Türkiye dünyada 7. ve AB’de 1. ülkeymiş. Bu veri beni bir hayli şaşırttı. Avrupa Birliği’nde hâlâ bu kadar yukarılarda olduğumuzu bilmiyordum.
* Çiftçiler, Türkiye nüfusunun yaklaşık dörtte birini oluştururken -ki bu yaklaşık %24.9’a denk geliyor- bunların yarısından fazlası kadınmış. Sanırım kahvede erkekler miskin miskin oturup pişpirik oynarken tarlada kan ter içinde uğraşan kadınların ilk kez bu kadar net rakamını öğreniyoruz.
* Zurnanın zırt dediği yer ise tarım ve hayvancılığın GSYİH’ye olan katkısı. Böylesine kalabalık bir nüfusa rağmen bu katkı sadece %8.2. Serpil Timuray bunun nedenini açıklarken ‘Tarımcılığı zor bir iş’ olarak tanımlıyor. Bu zor işi de birkaç başlıkta topluyor.
Tarım sektöründeki yapının dağınık olması, düşük gelir seviyesi (kırsalda kişi başı gelir, şehirdeki kişi başı gelirin beşte biriymiş) zorlu çalışma koşulları, sürekli bir iş olmaması (zira pek çok çiftçi işi bırakıp hizmet endüstrisine geçiyormuş) ve yurtiçi gıda ürünleri talebi için bir zorluk teşkil etmesi. Köyden kente göç bir anlamda tarım sektörünü yemiş bitirmiş diye de özetleyebiliriz.
TÜİK’in 2010 verilerine baktığınız zaman 1970 yılında kırsal kesim %61.5 iken 2010 yılında %23.7’ye düşmüş. Muhtemelen erime son iki yıldır devam ediyor. Yani rakam aslında daha da düşük.
Ecdadımızın yediği hurmalar…
Anlayacağınız tarım sektöründe durum pek iç açıcı değil. Biz “Türkiye bir tarım ülkesidir” masalı ile büyütülen bir kuşağıyız. Bir zamanlar belki öyleydi ama artık ne yazık ki değil. Elbette bunun nedenleri önemli, devlet ne yapar ne yapmaz ayrı bir yazının ve tartışmanın konusu. Vodafone Vakfı bu manzara karşısında tarıma yönelmeye karar vermiş.
2009 yılından itibaren ‘Türkiye’de sürdürülebilir tarımın’ geliştirilmesi misyonu ile çiftçiye özel ‘Vodafone Çiftçi Kulübü’nü kurmuşlar.
Bugüne kadar 700.000 kişi üye olmuş bu kulübe. Bu üyelere 290 milyon SMS ve beş yüz bin farklı içerik atılmış. Hava durumu, ürüne özel hastalık uyarıları, tarımsal teşvik bilgileri, toptan satış ve pazar fiyatları, tarım alanında yeni gelişmeler.. Ne ararsanız var.
Vakfın çiftçiler için yaptıkları bununla da sınırlı değil daha pek çok alanda çiftçilerin hayatını kolaylaştıracak hizmetleri örgütlemişler. İtiraf edeyim hem şaşırdım hem de hoşuma gitti. Biz teknolojik gelişmeleri sadece şehirli insanın yaşamına katkılarıyla ele alıyoruz oysa teknolojiyi iyi amaçlar uğruna örgütleyip kullandığınız zaman hiç ummadığınız insanların hayatlarına da dokunabiliyorsunuz. Bundan birkaç yıl önce bilgisayar mühendisi bir arkadaşım hayvancılık işine girdiğini söylediğinde şaşırmıştım. Bir çiftlik almış ve hayvan yetiştiriyormuş ancak yetiştirdiği hayvanların tamamında chip’ler varmış. Yemek yemelerinden üremelerine kadar her şeyi bilgisaylar başında örgütlüyormuş. Ben şaşkın şakın kendisini dinlerken o “Valla verim %500 arttı” diye anlatıyordu.
Bugün Avrupa Birliği, köylüleri köyde kalmaları için teşvikle destekliyor. Üretilen ürünlere belli standartlar getirerek verimliliği arttırıyor. Bizim ekonomi sayfalarında ne yazık ki tarım sektörü ya da köylüler finans ve inşaat haberlerinden hak ettikleri yeri bulamıyorlar. Politikacılarımızın gündeminde ise ecdadımızın yediği hurmalar var. Bu manzara karşısında birimiz ‘Köylü milletin efendisidir’ tabelalarını oradan indirebilir.
Kaynak : GAzeteler.com – 12 Aralık 2012