Çeviri: Bilge Seçkin -karasaban.net
Gıda egemenliği ve serbest ticaret anlaşmaları
11–13 Ocak 2008 tarihlerinde Via Campesina’nın Gıda Egemenliği Çalışma Grubu, France Dijon’da Gıda Egemenliği ve Serbest Ticaret Anlaşmaları teması üzerinden bir strateji belirlemeye yönelik bir seminer gerçekleştirdi. Dominik Cumhuriyeti, Nikaragua, Kosta Rika, Peru, Güney Kore, Norveç, Fransa, Haiti, İtalya, Amerika Birleşik Devletleri, Mozambik, Bask, Nepal ve Türkiye’den 21 Via Campesina üyesi ve delegesi bu toplantıya iştirak ettiler.
Toplantıyı tarihsel arka planına oturtmak noktasında 2005 Hong Kong tan beri DTÖ nün bitkisel yaşamda olduğunu belirtmekte fayda var. Üye ülkeler arasındaki DTÖ görüşmeleri bir sonuca ulaşamadığından büyük iktisadi kuvvete sahip olan devletler, ülkeler ve ülkelerin içerisinde bulunduğu bölgeleri kapsayacak Serbest Ticaret Anlaşmalarını içeren kendi stratejilerini dayattılar. Bu anlaşmalar DTÖ nün çok taraflılık çerçevesinde görüşülmemekte ve bu anlaşmaların çift taraflı karşılıklı olacağı söylenmekte. Avrupa Birliği ile ACP (Afrika, Karayipler, Pasifik) ülkeleri arasında imzalanan Ekonomik İşbirliği Anlaşması (EİA) (Economic Partnership Agreement-EPA), bu serbest ticaret anlaşmalarının alabileceği formlardan bir tanesidir.
Bu Çift Taraflı-Karşılıklı Serbest Ticaret anlaşmalarının hükümleri genellikle liberalleşme konusunda DTÖ’ nün bile ötesine geçmektedir. Bu anlaşmalar dünyanın dört bir yanına yayılmıştır ve bu anlaşmaların kapsadığı ülkelerde yaşayan insanların sayısı göz önüne alındığında bu anlaşmaların yapılış süreçlerinin güneyde olduğu kadar kuzeyde de şeffaf ve açık olmadığı ortadadır. Sonuçlarıyla küçük çiftçiler ve yurttaşları felakete sürükleyecek olmalarına rağmen, bu anlaşmaların çok büyük bir bölümü hakkında ortada bilgi yoktur ve çoğunun karmaşık yapıları sebebiyle, bu anlaşmalara karşı bir muhalefet örgütlemek oldukça zordur. DTÖ her ne kadar dünya çapında direnişlerin iyi tanımlanmış bir düşmanı olarak belirmişse de diğer yandan STA’lar neo-liberal sistemin yayılmasını daha da kolaylaştırmalarına rağmen, birkaç özel olayı saymazsak neredeyse hiçbir halk direnişi ile karşılaşmadan imzalanabilmişlerdir.
Dijon da düzenlenen bu seminerin amacı STA nın yol açtığı problemlerin ortak bir analizini yaparak bu analizi bu anlaşmaları durdurabilecek dayanışma ve mücadele stratejilerine yansıtmak idi. Bazı ülkelerde serbest ticaret anlaşmalarının imzalanmasını önlenebildiği ya da en azından geciktirilebildiği göz önüne alınarak semirin ilk günü bu olumlu deneyimlerin paylaşılmasına ayrıldı. Kore ve Kosta Rika’daki halk hareketleri, Batı Afrika Ekonomik Topluluğu (BAET)(Economic Community of West African States-ECOWAS countries) ülkelerindeki direniş örnekleri, tüm Via Campesina’ya DTÖ karşısında kazanılan zaferin ardından, İktisadi Ortaklık Anlaşmalarına (Economic Partnership Agreements-EPA’s) karşı zaferin de mümkün olabileceğini umudunu vermiştir. Bu mücadelede, serbest ticaret karşısında gıda egemenliği daha önce olduğundan çok daha önemli bir mücadele unsuru haline gelmiştir.
Serbest Ticaret Anlaşmaları ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmaları (Economic Partnership Agreements-EPA’s) üzerine çalışan sosyal hareketler ve dost örgütlenmelerden temsilciler (Friends of Earth, World March of Women, WFFP, Focus on Global South, ATTAC, CFSI…) mücadele için ortak bir stratejiyi inşa etmek ve genişletmek için La Via Campesina’nın gıda Egemenliği Çalışma Komitesine katıldılar. Toplantının katılımcılarının ortak deklârasyonu serbest ticaret anlaşmalarına karşı ortak eylem kararı oldu.(bakınız; www.viacampesina.org )
***************************************************************************
Via Campesina’nın Gıda Egemenliği komisyonu ile ATTAC, Dünya Kadın Yürüyüşü, Dünyanın Dostları, Çevre örgütleri temsilcileri Fransa Dijon’da toplandı. Tüm karşılıklı-çift taraflı ve bölgesel ya da iki bölge arasındaki serbest ticaret anlaşmalarını tartıştılar. Türkiye’den Çiftçi Sendikaları adına Abdullah AYSU ile Kentliler ile Çiftçilerin Dayanışması Platformu’ndan (KE-Çİ Platformu) Bilge Seçkin bu toplantıya katıldılar. Toplantının kısa bir özet aşağıdadır.
Via Campesina’nın Gıda Egemenliği Çalışma Grubu toplantısı
Dijon da bir araya gelen tüm Via Campesina üyesi örgütler ortak fikri tüm karşılıklı-çift taraflı ve bölgesel ya da iki bölge arasındaki serbest ticaret anlaşmaları adları ne olursa olsun, “tratados de libre-comercio”(TLC), “Free Trade Agreements”(FTA’s), Serbest Ticaret Anlaşmaları “Economic Partnership Agreements”(EPA’s), İktisadi Ortaklık Anlaşmaları, temelde aynı doğaya sahiptir.
Bu anlaşmalar doğal kaynakların yağmalanmasına öncülük etmekte, dünya halkları ve dünyanın çevresel çıkarları hilafında ulusaşırı şirketlerin çıkarına hizmet etmektedir. Bu anlaşmalar İktisadi ortaklık anlaşmaları değil (ecomonic parnetship Agreement, EPA) İktisadi Yağma Anlaşmaları (Ecomonic Plundering Agreements-EPA’s) dır.
Neo-Liberalizm vebasına ve gezegenimizin pazarlanmasına karşı savaşmak için, aşağıdaki ilkeler ve karalar doğrultusunda hareket etmeye ve bunları hayata geçirmeye söz veriyoruz;
Şu anda imzalanmış ve görüşmeleri süren anlaşmaların tehdidi altında bulunan tüm insanları bu tehditten haberdar etmek,
Dünyanın her yerinde ittifaklarımız ve ortaklarımızla (sendikalar, balıkçı örgütlenmeleri, kadın örgütleri, gençler çevreciler, çevreciler, gelişme konusunda çalışan STK’lar) kolektif bir direniş örgütlemek,
Gıda Egemenliği Hakkı’nın, her insana kendi gıdasını ve kendi tarımsal modelini seçme özgürlüğü tanıyan vazgeçilmez bir hak olması yolunda mücadele etmek,
İnsanlığın çoğunu ve özellikle de çiftçileri kendi emekleri ile saygın ve onurlu bir yaşamdan alıkoyan bu neoliberal saldırı karşısında La Via Campesina kendisini mücadeleyi yükseltmeye ve örgütlemeye adar.
Bu anlaşmaların tarafı olan hükümetlerden bu anlaşmaları imzalamamalarını, ya da taraf bulundukları anlaşmalardan çekilmelerini talep ediyoruz.
Amerika, Afrika ve Asya’da bu anlaşmalar karşısında elde ettiğimiz zaferler, gıda egemenliğini ve halkların haklarını elde edecekleri zamanın gelişini müjdelemektedir.
Gelecek aylar içerisinde aşağıdaki günlerde eyleme geçeceğiz;
• 26 Ocak Küresel Eylem Günü
• 7–13 Nisan arası Avrupa Birliği’nin dayatması ile imzalanan karşılıklı serbest ticaret anlaşmalarına karşı eylem
• 15–18 Mayıs Peru-Lima, Latin Amerika-AB zirvesi için hazırlık
• Temmuz ayı, Japonya’daki G8 zirvesi için hazırlık.
• 17–23 Ekim, La Via Campesina 5. Konferansı Mozambik.
DTÖ görüşmelerinin tıkanmasının ardından bu görüşmelere taraf olan ülkeler çift taraflı serbest ticaret anlaşmaları yapmaya yöneldiler. Bu yeni anlaşmalar, eskisinden daha da zor bir duruma yol açtı. Öncelikle bu anlaşmaların analizleri daha zor, eskiden bir ve bütün olarak tek bir düşman olarak karşımız da DTÖ vardı ancak şimdi bunun yerine çok daha parçalı ve karmaşık bir düşmanla savaşmak zorundayız.
LVC dünya çapında gıda egemenliğinin bir insan hakkı olarak tanınmasını savunuyor. Mali’de yapılan forumda Gıda Egemenliğinin alternatif yaratma konusunda merkezi bir rol oynaması gerektiği konusunda fikir birliğine varılmıştı. Gıda üreticilerinin öneminin farkındayız. Sürdürebilir bir üretim olmalı, büyüme uğruna doğal kaynaklar yok ediliyor. Tüm bu süreçleri yeniden düzenlememiz lazım. Bunun için mücadele etmeliyiz. Örneğin böyle bir mücadele neticesinde bazı serbest ticaret anlaşmaları yarıda kaldı ve imzalanamadı. Şu anda AB 76 ülkeyle iktisadi ortaklık anlaşması yapıyor. Eğer biz mücadelemizi ortaklaştırmazsak bu anlaşmalar neticesinde çokuluslu ya da ulus ötesi şirketlerin insafına kalacağız. Bu mücadeleyi ortaklaştırabilmek için öncelikle bu mücadelenin unsurlarını tanımlamak gerekli, ardından ittifaklar oluşturmamız da önemli. Aynı amaçlar noktasında ortaklaştığımız ya da yakın bulduğumuz STK larla görüşüyoruz. Bunun dışında bu anlaşmaların muhtemel sonuçları üzerine düşünmek bu sonuçları öngörmek gerekiyor.
Paul Nicholson (Via Campesina Merkez Yürütmesinden)
Toplantımızda somut düşünceler ve stratejik noktaları tartıştık. Öncelikle sonuçlarımızdan biri bu anlaşmaların küresel birer problem olduklarıdır. Daha önce DTÖ ye karşı birleştik ve bir zafer kazandık, şimdi daha karmaşık olan FTA’lara karşı örgütlenmek gerekiyor. Ancak bu örgütlenmede toplumun diğer unsurlarına da ihtiyaç var. Avrupa da bu anlaşmalar karşı hareket etmekte zorluklarla karşı karşıyayız. Öncelikle bu anlaşmaların nüfusun tamamı üzerindeki sonuçlarını anlatamıyoruz. Bu yüzden bilginin içte ve dışta yayılması için mekanizmalar oluşturmak zorundayız. Sizler Serbest Ticaret Anlaşmaları konusunda bizlerden daha fazla ve derin bilgiye sahipsiniz. Sizin bilgi ve deneylerinizden yararlanmak üzere davet ettik. Davetimizi kırmadınız geldiniz. Buraya gelmekle bize katkı koyacağınıza inanıyoruz.
KCTU (Korea Confederation of Trade Unions-Kore İşçi Sendikaları Konfederasyonu)
Öncelikle sözlerime Via Campesina’nın bizi buraya bu anlaşmalara karşı verilen mücadeleyi anlatmak üzere davet etmesinin ne kadar gereksiz olduğunu ifade etmekle başlamak istiyorum. Siz Via Campesina olarak DTÖ ye karşı verilen mücadelede en önündeydiniz ve dünyadaki en geniş örgütlenmesiniz. Doğrusu bizim buraya bu mücadeleye dair katabileceğimiz çok az şey var.
2004 de serbest ticaret anlaşmasına dair herhangi bir olay yoktu. 2004 den sonra KCTU başta olmak üzere hepimiz bu mücadelenin önemini anladık ve bu mücadeleye katıldık, Kendi üyelerimiz arasında açık toplantılar düzenledik. Uzmanlarımız yoktu. Bir inceleme ekibi oluşturduk. Bu ekipler Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) ve etkilerini araştırdı. STA’larının analizini yaptıktan sonra tüm materyali toparlardık ve sendika içerisindeki eğitmenlerimiz üyelerimizde bu konuda eğitim verdiler. Japonya-Güney Kore Karşılıklı serbest ticaret anlaşmasının görüşmelerinin Güney Kore’de yapıldığı yere doğru büyük bir yürüyüş düzenledik ve burada büyük bir miting gerçekleştirildi. Daha sonra Japonya da yapılan görüşmelere karşı KTCU dan bir ekip Japonya’da toplantıların yapıldığı yere gitti. 2005 yılı içerinde STA’larla ilgili herhangi bir olay olmadı.
Bu eylemlilikler sırasında karşılaştığımız bazı sorunlar oldu. Mesela işçiler hafta sonu eylem yapmak istiyorlardı, çiftçiler ise hafta içi eylem yapmayı talep ediyorlardı fakat ortak bir eylem düzenlemek zorunlu idi.
2006 da ABD ile Güney Kore arasında serbest ticaret anlaşmasının imzalanması için görüşmeler başladı. Bu görüşmeleri ve anlaşmayı durdurabilmek için geniş bir ittifak oluşturuldu ve en küçük yerleşimlerde bile bürolar açıldı. Bu bürolar vasıtası ile bu ana kadar biriktirilmiş olan materyaller ve bilgiler yayılmaya çalışıldı. Üyelerimizi ve diğer insanları eğitmek için kitaplar yayınladık. Kore’den bir ekip ABD’ye giderek ABD’li işçi sendikaları ile görüşmeler yaptı. Ve ortak hareket etmek noktasında anlaşma sağlandı. Nisan’da görüşmeler yapılmaya başlandığında hem Kore’de hem de ABD de eylemler yapıldı. Burada şunu belirtmekte fayda var; başlangıçta ABD ve Japon işçi sendikaları mücadelemize destek vermediler ancak daha sonra biz onları ikna etmeyi başardık. Ortak bir strateji ve mücadele oluşturduk.
Görüşmelerin tarafları protestolardan kaçmak için Kore’de dağlık bir bölgede buluştular. ABD’de Montana’da soğuk bir adayı seçtiler ama Koreli eylemciler buralara da gittiler.
ABD’de iken KCTU olarak çeşitli görüşmeler gerçekleştirdik. Demokrat partinin temsilcilerinden, sıradan insanlara kadar herkese gittik ve onlara bu konunun önemini anlatıp ikna etmeye çalıştık.
KCTU ve KPA birlikte 2006 Kasım ayı içerisinde ortak olarak Kore’de iki büyük miting düzenledik. 2007 de ABD ile Güney Kore arasında Haziran’da anlaşma imzalandı. Ancak iki kongrede imzalanması gerekiyor anlaşmanın yürürlüğü girmesi için. Şu anda AB ile imzalanacak olan STA çok dikkat çekmedi. BU konuda eylemler yapacağız.
ATTAC (Association for Taxation of Financial Transaction to Aid Citizen) (Vatandaşlara yardım için finansal işlemlerin vergilendirilmesi Derneği)
AB ve ulusal düzeyde neo liberal politikalar geliştirildi. Bu politikaların alternatifi olmadığı söyleniyor ve hükümetler yalnız neo-liberal politikaların mümkün olduğunu söylüyor. Biz DTÖ ye ve uluslararası ticaretin liberalleşmesine karşıyız. AB’nin inşasının ardından onun politikaları ile karşı karşıyayız. Sosyal hareket olarak buna karşı mücadele ediyoruz. DTÖ ye karşı savaştık STA’lara ve iktisadi ortaklık anlaşmalarına karşı da savaşacağız. Fakat bunu nasıl yapacağımız konusunda bir strateji oluşturmalıyız. Biz Fransa’daki çiftçilerin örgütlerini destekliyoruz. Ve bu konuda ortak hareket edebileceğimiz ittifaklara önem veriyoruz. İşçi sendikaları ve diğer sendikalarla oluşturulacak platformlar ve İktisadi Ortaklık Anlaşmalarına Dur! Platformları önemli olabilir. Biz Serbest Ticaret Anlaşmaları ve İktisadi Ortaklık Anlaşmalarını birbirlerinden ayırt etmek çok zor olduğundan biz hepsine karşıyız. Şunu belirtmekte fayda var; çevre ve sosyal haklar üzerinde bu anlaşmaların doğrudan etkileri olacak.
Friends Of the Earth- (Dünyanın Dostları)
DTÖ görüşmelerinde, görüşmelere katılan taraflar arasında da pek çok anlaşmalık vardı. Bu durum bizim de işimizi kolaylaştırdı. Tüm doğal kaynaklara el konulmaya çalışılmasına karşı biz de 2 yıl önce bu konularda çalışmalar yaptık. AB çift taraflı anlaşmalar için bekliyor. Biz de bu konuda kampanya yapacağız tüm ittifaklarımızla birlikte. Ama şunu belirtmeliyim ki iklim değişikliği kampanyası bizim için şu anda çok önemli ve çoğu kaynaklar buraya akıyor. Daha önce İktisadi Ortaklık Anlaşmaları üzerine çalıştık. AB ile And Toplulukları görüşmelerinde bulunduk ve AB ile Kore arasında yapılan görüşmelerde de bulunduk. Bu anlaşmaların hem güneyde hem de kuzeyde, Avrupa’da etkileri var özellikle de çevre ile ilgili olacak. Fakat biz sadece çevre ile ilgili değil diğer sonuçlarına da bakmak istiyoruz.
Seattle’ dan Brüksel’e
Bizim altı aylık strateji gruplarımız ve bir tartışma network’ümüz var, burada tartışıyoruz. AB’nin ticaret politikaları ve şirketlerin gücü tüm politikaları belirliyor. Bir buçuk yıl önce DTÖ görüşmeleri çıkmaza girdiğinde ne tür stratejiler geliştireceğimizi şaşırdık. Geçmiş yıllarda pek çok bilgiyi paylaştık ve ortak eylemler düzenledik. Mesela Avrupa parlamentosunda Güney Kore’den gelen arkadaşlarla birlikte bir basın açıklaması düzenledik. Avrupa da STA’lara karşı daha doğrudan bir eylem çalışması gerekli. Bu anlaşmalar baktığımız da çoğunun ortak yönleri olduğunu görüyoruz. Bu sebeple tüm STA’lara hayır diyebiliriz.
Ancak yapacaklarımız konusunda realist olmalıyız. STA lar hakkında sınırlı bilgilere sahibiz mesela AB’nin yaptığı altmış tane STA var. Fakat biz bu anlaşmalar arasından bazı stratejik olanları seçerek bunlar üzerine yoğunlaşmalıyız. Çünkü bu anlaşmalara karşı insanları mobilize etmek çok zor. Bu güne dek DTÖ hakkında bir kavrayış oluşturduk. DTÖ den bahsettiğimizde insanlar az ya da çok neden bahsettiğimizi biliyorlar. Ama bu STA’ları bilmiyorlar. Bu sebeplerle bilgi eğitim ve ittifaklar konusunda çok çalışmalıyız.
Jacques Chai-Focus on the Global South (Küresel Güneye Odaklanmak)
Güney Doğu Asya’daki durumdan bahsederken bu bölgede etkin olan üç ana güçten bahsetmek gerekiyor; ABD, Japonya ve AB. Ancak bölgesel olarak Hindistan ve Çin gibi ülkelerde hem büyük güç odakları ile hem de bölgedeki diğer ülkelerle STA imzalıyorlar, zaman zaman da onların bölgedeki temsilcileri olarak hareket edebiliyorlar. Mesela ABD ile Malezya arasında pek çok konuda pek çok ikili anlaşma var. Ya da mesela Avustralya ve Tayland arasında tarım meselesi üzerine kurulu, süt ürünleri ile ilgili bir anlaşma var. Aynı şekilde Japonya ile ilgili bir anlaşma var. Bu anlaşmayla Japonya Zehirli atıklarını bu anlaşmalarla göndermeye çalıştılar. Bu anlaşma özelinde ilk olarak çevreci gruplarla çalışmaya başladık. Bu gruplar daha önce serbest ticaretle ilgili olarak çalışmamışlardı ve burada da çalışmaya böyle başlamadılar ama sürecin sonunda, köylülerle de buluştuk. Bu anlaşmaların aralarında benzerlikler ve farklılıklar var ama tüm bunlar arasında bir seçim yapmak gerekiyor. Yani bir anlaşma seçilerek onun muhtemel sonuçlarından doğrudan etkilenecek grup öncelikli olarak hedef seçilmeli.
Anlaşmaların imzalanması gecikince zaman kazanıyoruz. Ama biz sadece bazılarını durdurabiliyoruz, onlar çoğunu imzalıyorlar. Tayland- ABD görüşmelerine iyi hazırlandık ve 10 bin kişiyi seferber etmeyi başardık. Burada özellikle Koreli arkadaşlarımızın taktiklerini kullandık. Mesela görüşmelerin yapıldığı oteli bastık ve görüşmecileri dışarı atmayı başardık. Fakat 2006 da Tayland da darbe oldu. Japonya Filipin arasındaki STA imzalandı ancak parlamento bunu onaylamadı henüz. Burada şunu söylemekte fayda var. Hükümet bu anlaşmanın etkileri ve sonuçları açısında sivil toplumun yaptığı düzeyde bir anlaşma yapmamıştı.
Bu anlaşmalarla mücadelede izlenecek yol şu olabilir:
Öncelikle iyi bir araştırma inceleme yapılmalı. Bu anlaşmaların muhtemel sonuçları hakkında bir projeksiyon çıkarılmalı, bu sonuçlardan doğrudan etkilenecek gruplar tespit edilmeli,
Geniş bir kamuoyu kampanyası ile kitlesel olarak çalışmalıyız,
Biz yaptığımız kampanyalarda ve eylemlerde medya ile çalıştık.
Politikacılarla çalıştık, onlara nasıl yaklaşabiliriz ve onları nasıl ikna edebiliriz bunlara kafa yorduk. Açıkçası tüketicileri, çiftçileri, STK ları, özel ve kamudan temsilcileri, sendikaları bir araya getirerek hareket etmek oldukça güçtü.
Her şeyi aynı anda yapamayacağımızı kabullenmeliyiz. Bazı konularla uzmanlaşmış STK’larla çalışmak gerekiyor. Bu STK’lar son derece faydalı bilgiler sağlayabiliyor. Genelde hareket içerisinde STK’ lar liderliğe talipler ancak bu her zaman çok olumlu bir durum olmuyor.
Yaptığımız eylemlerin sonunda bir özeleştiri yaparsak öncelikle uluslarası ve bölgesel bağlantılarımızın eksikliği ve yokluğunu gördük. Bölge dışından gelebilecek deneyim ve bilgi paylaşımı eksikti. Ve tüm eylemlilikler sırasında son derece aktif olan hatta bu eylemleri yapmamızı sağlayan tüm networkler ölüyor. Tümüyle işe yaramaz hale geliyor. Basitçe bu işlerden sonra hiçbir şey olmuyor. Sadece birkaç mail gidip geliyor.
Isabel – World Women March (Dünya Kadın Yürüyüşü) (İspayol Galiçyası)
STA’lar neo liberal politikaların bir parçası. Biz daha önce NAFTA’ya karşı bir kampanya gerçekleştirdik. DTÖ ye karşı yapılan kampanyalara katıldık. Şimdi STA’lara dair bir eğitim çalışması, semineri yapıyoruz. Burada da kadın ve toplumsal cinsiyeti dikkate alan bir bakış açısının önemine inanıyoruz. Kadın çiftçiler ve feministler var. Dünya üzerinde pek çok kadın hiçbir iktisadi değeri olmadığı varsayılan işler yapıyor. Kadın sağlığına dair koşullar dünyanın her yerinde giderek kötüleşiyor. Her şeyin ticarileşmesi kadınları çok daha kötü etkiliyor. Mesela yerel emek yerine çok daha kötü koşullarda çalışmaya razı olan göçmenleri istihdam etmeyi tercih ediyorlar. Bizim mesajımız kesin ve açık olmalı; her şey küresel düzeyde aynı planın parçası. Biz de küresel bir perspektiften ortak bir gündem oluşturmaya çalışıyoruz. STA’ların ne olduğunu biliyoruz. La Via Campesine ile birlikte Dünya Kadın yürüyüşü olarak STA’lara hayır diyoruz.
Ben Burkett National Family Farm Coalition (Ulusal Aile Çiftçileri Koalisyonu- ABD)
1992 de NAFTA imzalandığında ABD deki küçük çiftçiler buna karşı çıktılar. Bu anlaşma sonucunda sebze Güney Amerika’dan ithal edildi ve çok ucuza sebze geldi. Ancak bu durumda ne güneydeki çiftçiler ne de Amerika’daki tüketiciler ve küçük çiftçilerde bu durumdan mağdur oldular, Cargill ve Monsanto kâr etti. Küçük çiftçiler için pazaryerleri çok önemli. Küçük üreticiler hükümet dışı önlemlerle hayatlarını devam ettiriyorlar.
Güney Kore’de elektrik su kamu hizmetleri özelleştiriliyor ve tarımsal ürünler de ABD den geliyor. Koreli çiftçilerin gelirleri yarıya düşüyor. Ve Koreli çiftçilerin sayısı yarıya düştü. Kore’de topraklar endüstriyel bölgelere dönüştürülüyor. Hükümet Koreli çiftçilerin topraklarını terk etmeye zorluyor. Özellikle gidecek hiçbir yeri olmayan yaşlı çiftçilerin çoğu hayatlarını kaybediyorlar. Bu anlaşmalar tüketicilere daha ucuz ürünler sunacağız iddiası ile ortaya çıkıyorlar. Çoğu tüketici de ne iyi diye düşünüyor sonuçlarını bilmeden. Ancak bu anlaşmaların karşısında sadece çiftçileri örgütleyerek duramayız. İşçi sendikalarını, tüketicileri, gençleri ve çevrecileri tüm ilgili grupları seferber etmeliyiz.
Abdullah AYSU (Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Dönem Sözcüsü)
Dünya Ticaret Örgütü Pascal Lemy 2006 yılı Temmuz’unda DTÖ ile ilgili anlaşmaların tamamının askıya alındığını dünya kamuoyuna açıkladığından bu yana DTÖ bitkisel yaşama girdi. DTÖ ilk önce bilince çıkarıldı ve sonrasında birçok örgüt ve yapı birlikte mücadele ederek püskürtüldü.
AB Anayasası Fransa ve Hollanda engeli takıldıktan sonra AB anayasası’nı uygulamak için Lizbon Anlaşmasıyla kendisine yan yol bulup yoluna devam ettiyse DTÖ’de çıkmaza girince kendisine yan yol buldu. Bulduğu yan yollar, işte Serbest Ticaret Anlaşmaları, ikili anlaşmalar ve partnerlik anlaşmaları.
Hepimizin hem fikir olduğu konu DTÖ’yü bilince çıkarmıştık bu nedenle başarılı olduk. Ancak STA’lar ve diğer anlaşmaları bilince çıkarmak ve bütün ülke muhalefet güçlerinin sorunu haline getirmek oldukça güç.
Daha önce Mali’de yaptığımız toplantıda ortaklaştığımız Gıda Egemenliği konusunu şemsiye olarak görüp kullanmalıyız. Gıda Egemenliğini tartıştığımız ve ortaklaştığımız diğer örgütlerle ortak çabalar içine girmeliyiz. Serbest Ticaret Anlaşmalarını DTÖ gibi dünya kamuoyunun gündemine taşıyabilmek için bütün dünyada aynı gün ve saatte belirlenmiş bir başlıkla eylem yapmalıyız.
Serbest Ticaret Anlaşmalarında etkilenecek olan kesimlerle ortak noktaları belirlemeli o paydalarla buluşup ortak bir mücadeleyi vermeye çalışmalıyız.
Türkiye’de oluşturulan Akdeniz Serbest Ticaret Anlaşması’nın içerisinde bu nedenle Akdeniz Serbest Ticaret Anlaşmasına giren başta Avrupa ve diğer ülkelerle sıkı bir temas içinde olmalıyız. Gelişmeleri sürekli birbirimizle paylaşmalıyız.
Confederation Paysanne – (Claude Girod)
Şu anda tahılların fiyatlarının yükselmesi ile karşı karşıyayız. Bundan bir dönem önce CAP AB’nin tarım politikası sonucu verilen desteklerle fiyatlar aşağıya gitmişti. Ancak Şu anda fiyatlar 2–3 katına çıktı. Ekonomi uzmanları ile konuştuk, bunun Çin ve Hindistan’daki yoğun talebe bağlanabileceğini söylediler. Diğer yandan tahıl fiyatlarındaki artmanın diğer sebepleri küresel ısınma ve Bangladeş’teki sel gibi felaketler de olabilir. Bio-Agro yakıtların yağlı tahıllardan yapılması da tahıl fiyatlarının yükselişinin bir diğer nedeni olabilir. Ben bio-dizel ile agro-fuel arasında bir ayrım yapmıyorum, hepsini üretmek çok pahalı. Bunları üretmekte yağlı tahıllar, kolza, mısır, şeker kamışı da kullanılıyor. Mesela Haiti’den gelen arkadaşımız bio yakıtların üretilmesinin pahalı olduğunu ve açlığa yol açtığını söyledi.
Tahıl fiyatları konusunda CAP (AB’nin Genel Tarım Politikası) tan önce müdahaleci bir sistem vardı. Eğer tahıl fiyatları düşükse ancak yükselmeye başladığında satın alabiliyordunuz. Eskiden tahıllar stoklanabiliyordu, ancak şimdi stoklamak çok maliyetli olduğundan stok yok. 3 yıl önce 1 ton buğday 24 Euro idi, şimdi ise 1 ton 80 Euro. Bu yüksek fiyatlar bizim içinde iyi değil. Yüksek fiyatlardan ne çiftçilere ne de tüketicilere bir yarar sağlanıyor.
Şimdi bölgesel sertifikasyon başladı. Bu konuda iki bakış açısı var. Bir bakış açısına göre bunlar endüstriyel mülkiyet hakları. Bu bakış açısı insansal ve doğa faktörü ile ilgi ortaya çıkan hakları bir özel mülkiyet gibi görerek el koyuyor. Diğer bakış açısı bunlara birer kolektif mülkiyet olarak bakıyor. Kalite açısından bakıldığında ise Anglo Sakson dünyası ile Latin dünyası arasında bu konuda bir çatışma var. Anglo Sakson dünyası sıhhilik dışında herhangi bir kalite öğesi görmüyor. Sıhhi şartların sağlanmasını kalite için yeterli görüyor. Latin dünyasında ise ürünün kalıtımsal özellikleri, kültürel mirastan ve ortak deneyimden süzülerek gelen tüm sonuçlar kalitenin birer unsuru sayılıyor.
Açlık Grevi Yapanlarla Dayanışma
10 Ocak Perşembe günü Fransa’ya gelişlerinin hemen ardından Nepal Mozambik, Bask ve ABD den dört delegasyon açlık grevlerinin sekizinci gününde olan José Bové ve diğer 15 eylemciyi ziyaret etti. Bu açlık grevinin amacı, Fransız Hükümetini genetik olarak değiştirilmiş mısır yetiştirilmesine karşı bir karar almaya zorlamaktı. Ziyaret uluslar arası dayanışmanın etkileyici bir yansımasıydı. Açlık grevinin yapıldığı yerde düzenlenen bir basın toplantısıyla farklı ülkelerden gelmiş olan delegeler, bu on altı yoldaşımızın radikal mücadelesi ve fedakârlıklarından sitayişle bahsettiler ve bu mücadelenin dünyanın her yerindeki küçük çiftçilerin mücadelesinin bir parçası olduğunu ve herkes için bir örnek teşkil ettiğini vurguladılar.
12 Ocak günü, semirin yapılmakta olduğu Dijon’a açlık grevinin başarıya ulaştığı haberi geldi, dünyanın her yerinden gelerek Dijon’da buluşmuş olan delegeler açlık grevcilerini başarılarından dolayı kutlamak için telefonla aradılar ve bu tarihi zafer delegeler ve açlık grevcileri tarafından aynı anda paylaşıldı ve karşılıklı bir “mistica” ile kutlanmış oldu.
(Bilge Seçkin’e bu toplantıdaki çevirileri için Çiftçi Sendikaları olarak teşekkür ediyoruz.)
Karsaban.net