SİGARA FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ
TEKEL’e ait sigara fabrikalarının özelleştirilmesi, alkollü içki bölümüne göre daha uzun bir süreçte gerçekleşmiştir.
07.06.2003 tarihinde alkollü içki bölümü ile aynı günde satış için ilan verilen sigara üretim faaliyetleri için önce “blok satış” yöntemiyle özelleştirme girişimi başlatmış, ancak, 5 Kasım 2003 tarihine kadar tanınan son teklif verme süresi içinde en yüksek teklifi veren JTI firmasının 1 milyar 150 milyon dolarlık teklifi yeterli bulunmadığı için 11.11.2003 tarihinde ihalenin iptal edildiği açıklanmıştır.
Daha sonra, 13.12.2004 tarihinde sigara birimi için ikinci kez ilan verilmiş, 08.04.2005 tarihinde bu kez de teklif alınmadığı için ihalenin iptali yoluna gidilmiştir. Son olarak ise, 22.02.2008 tarihinde gerçekleştirilen ihalede en yüksek teklifi veren BAT firmasına birmilyaryediyüzmilyon ABD dolara satılmıştır. Konuya ilişkin ihale komisyonu kararı 24.04.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 2008/23 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile onaylanmış ve böylelikle TEKEL(kamu), sigara üretim faaliyetinden çekilmiştir.
SİGARA ÜRETİM BİRİMİNİN ÖZELLEŞTİRİLMESİNİN SONUÇLARI:
TEKEL’in sigara fabrikalarının özelleştirilmesi, gündeme geldiğinden itibaren gerek tütünle ilgili çevrelerde gerekse kamuoyunda büyük tartışmalara yolaçmıştır. Zira TEKEL, bir kamu iktisadi kuruluşu olarak, tarımdan istihdama, tütün ticaretinden kamu maliyesine ve en nihayet toplumsal sağlığa kadar yayılan geniş bir yelpazede, büyük bir toplumsal kitlenin çıkarlarını yakından ilgilendiren bir faaliyet göstermiştir. O nedenle incelememizde özelleştirmenin ortaya çıkmış/çıkacak sonuçlarını sözünü ettiğimiz bu kesimler açısından ayrı ayrı değerlendirmiştir.
ÖZELLEŞTİRMENİN İSTİHDAM AÇISINDAN ETKİSİ:
TEKEL, Reji’nin tasfiyesi sonrasında devlet tekeline alınan tütün açısından, 9 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Tütün Kanununa kadar gerek destekleme alımları ile gerekse tütün üretimi, ticareti ve ekim denetim yetkisini elinde bulundurması nedeniyle, belirleyici ve hayati bir rol oynamıştır.
Aslında TEKEL’in yaptığı bir tarımsal KİT olarak tam da kuruluş amaç ve felsefesine uymaktadır. Bir yandan tütün alımları ile tütün fiyatlarının oluşumunda düzenleyici bir rol oynamakta ve böylelikle tütün ekicilerinin çıkarlarını korumakta, öte yandan da sınai ve ticari faaliyetleri ile üretilen tütünü mamul hale getirip, pazarlayarak katma değer yaratmaktadır.
Tarımsal KİT olarak TEKEL’in fonksiyonunu doğru ve yerinde değerlendirebilmek için Türkiye’de tütün üreticiliğinin yapısına bakmak gerekmektedir. Şark tipi (Oriental) tütün üreticisi olan ülkemiz, dünyanın bu alanda en önemli üretici ülkesidir. Ancak daha da önemlisi, tütünün, yetiştiği toprak vasfı itibarıyla genel olarak alternatif ürün yetiştirilmesi zor olan, kıraç ve sulu tarıma elverişli olmayan topraklarda yetişmesi ve bu toprakların yoksul sahiplerinin tek geçim kaynağı olmasıdır. Özellikle Cumhuriyetin başlangıç yıllarında gerek ihracatta gerekse devlet gelirleri içinde bitkisel üretim olarak çok önemli bir yer teşkil eden tütün, sanayileşmenin yapısı değiştikçe göreli değerini kaybetmekle birlikte, tütün üreticileri açısından tek ve en fazla gelir getiren kaynak olması niteliği ile önemini daima muhafaza etmiştir.
TEKEL’in özelleştirme kapsam ve programına alındığı 2001 yılında tütün üreticisi sayısı 477.829 (TEKEL verileri), 4733 sayılı Tütün Kanununun yürürlüğe girdiği 2002 yılında ise 402.889’dur(a.g.k) 2008 yılına geldiğimizde ise sözleşmeli üretim yapan üretici sayısı 194.282’ye inmiştir.( www.tapdk.gov.tr)
TEKEL’DE İSTİHDAM
Özelleştirme süreci sadece tütün üreticilerini değil, aynı zamanda TEKEL’in istihdam yapısını da olumsuz etkilemiştir. Gerçi 1994 krizinden sonra, genel olarak kamu kuruluşlarında emeklilik hakkını elde eden işçilerin kendi talepleri alınmaksızın işten çıkarılmaları ve boşalan kadroların yerine yeni işçi alınmaması nedeniyle yıldan yıla bir erime zaten sözkonusuydu. Ancak, buna rağmen, 2001 yılında 30.124 (TEKEL Genel Müdürlüğü 2001 yılı raporu. YDK) işçi çalıştıran TEKEL’in, 2004 yılında alkollü içkiler, 2008 yılında da sigara biriminin özelleştirilmesi sonucunda çalışan işçi sayısı 12 bin civarına gerilemiştir.
Sigara imalat faaliyetini terkeden TEKEL’in yaprak tütün ve tuz işletmesi faaliyetleri nedeniyle istihdam ettiği bu kadronun, özellikle yaprak tütün işleme sanayiinde ortaya çıkan büyük bir atıl kapasite nedeniyle, henüz belirlenmemiş bir takvim ve süreç ile eritilmesi beklenmektedir. Başka bir ifadeyle özelleştirmenin Kurum’un istihdam yapısına getirdiği olumsuz sonuçlar henüz netleşmemiştir.
Ancak, TEKEL özelleştirmelerinin istihdama getirdiği olumsuz etkileri sadece kendi kadrolu işçisi noktasından değerlendirmek eksik ve yetersiz kalacaktır.
Zira, özelleştirme programına alındığı sırada, 110 yaprak tütün işyeri, 6 sigara fabrikası, 19 alkollü içki üretim tesisi, 84 pazarlama müdürlüğü, 10 tuz işletmesi, bir kibrit fabrikası, bir ambalaj fabrikası ve bir sung ipek, viskoz fabrikası olan TEKEL, 2009’a geldiğimizde 57 yaprak tütün işyeri, iki tuz işletmesi ve bir ambalaj fabrikası olan işletmeye dönüşmüştür. Sigara bölümünü devralan şirket, daha başlangıçta sadece Tokat ve Ballıca’daki fabrikaları açık tutacağını ilan etmiştir. Halihazırda üretim faaliyetini de bu iki fabrikayla sürdürmektedir.
Bu noktada asıl önemli olan, TEKEL’in tüm bu işyerlerinin önemli bir kısmının, Türkiye’nin hemen bütün bölgelerine dağılmış bulunduğu ve sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasında geride bulunan yerlerde faaliyet gösteriyor olmasıdır. TEKEL, bu bölgelerde çoğu kez yörenin tek sınai kuruluşu olarak çalışmış, sadece işçisine değil, çevre esnafına da ekonomik gelişme fırsatı sunmuştur.
Elbette ki, ekonomik ömrünü tamamlamış ya da işletmesel olarak faal durumda tutulması akılcı olmayacak işyerlerinin kapatılması doğal olmakla birlikte, özelleştirme sürecinin TEKEL’i tütün ve sigara piyasasından hızla dışlayan etkisi, işletmelerinin birer birer kapatılmasını adeta dayatmıştır. Burada özelleştirmeci iradenin TEKEL’i sistematik bir küçültmeye tabi tuttuğundan söz etmek daha doğru olacaktır.
ÖZELLEŞTİRMENİN TÜTÜN TARIMINA ETKİLERİ
TEKEL’in özelleştirilmesine ilişkin süreç, en yok edici etkisini tütün tarımı üzerinde göstermiştir. TEKEL, 1984 yılında Turgut Özal’ın “gece yarısı golü” diye nitelendirdiği sigara ithalatının serbest bırakılması, 1986 yılında tütünde devlet tekelinin kaldırılması ve 1992 yılında ilk kez üretim faaliyetine başlayan yabancı sigara üreticilerinin acımasız ve yoğun rekabetine rağmen, özelleştirme kapsam ve programına alındığı 2001 yılına kadar, piyasanın hakim aktörü olma vasfını korumayı başarmıştır. 2001 yılına gelindiğinde, son beş yılını yaklaşık yüzde 70 pazar payıyla sürdüren TEKEL’in sigara piyasasındaki payı bu yıldan itibaren hızla gerileme kaydetmeye başlamıştır.
Özelleştirme sürecinin tütün tarımına olumsuz etkilerini, tütün alım rakamlarında da izlemek mümkündür. 2002 yılında 159.521 ton olan tütün alımı, 2008 (2007 ürünleri için) yılında 74.584 tona düşmüş bulunmaktadır.(TAPDK)
Özelleştirme kapsam ve programına alınması sonrasında aşağıdaki bölümler içinde daha ayrıntılarıyla yer vereceğimiz gibi, bir yandan sigara piyasasındaki pazarını kaybeden TEKEL, bu olgu nedeniyle kurum adına yaptığı alımları büyük ölçüde düşürmüş, bir yandan da 2002 ürünü sonrasında destekleme sisteminin kaldırılmış olması nedeniyle Hazine adına alım yapmayı bırakmıştır. Tütün alım rakamlarının bu denli gerilemiş olmasında tüm bu gelişmelerin birinci derecede önemi olduğu tartışmasızdır.
2001 yılında TEKEL’in sigara piyasasında yüzde 68,63 olan payının sigara işletmelerinin devrolduğu 2008 Haziranında yüzde 29’lara düşmüş olması, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın hazırlamış olduğu raporlarda kaçınılmaz bir süreç olarak ve kısmen de TEKEL’in başarısızlığı gibi sunulmakla birlikte, sektörü yakından izleyen kişilerin de bildiği gibi böyle bir tespitin gerçekle bir ilgisi bulunmamaktadır.
TEKEL’in, sektörün yabancı rekabetine açılmasından sonra geçen on yedi yılda kaybettiği pazar payından daha fazlasını özelleştirme programına alınmasından itibaren geçen ilk beş yılda kaybetmesi, sürecin, olağan rekabet koşullarının dışında oluşan müdahalelerle gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Bu konunun ayrıntısına girmeden önce, TEKEL’in piyasa payındaki gerilemeye ve özellikle Şark tipi tütünle imal edilen sigara pazarının daralmasına bağlı olarak tütün üretiminin nasıl bir erozyona uğradığına bakalım;
“Şark tipi sigaraların (yüzde yüz yerli tütün) toplam pazardaki payları amerikan harmanlı sigaraların pazara girmelerinden itibaren düşmekle beraber, 2004 yılı öncesine kadar yüzde 35-40 aralığında istikrarlı bir pazar payını muhafaza etmişlerdir. Ancak, bu pay 2004’te yüzde 22’ye, 2005’te yüzde 14’e ve 2007yılında yüzde 9’a gerilemiştir.”(Rekabet Kurulu Kararı Karar No. 08-26/284-92, T. 27.3.2008 www.rekabet.gov.tr)
TEKEL’in sigara piyasasındaki (şark tipi ve amerikan harmanlı sigara toplamı üzerinden) payı ise, 2000 yılında yüzde 69,57, 2001 yılında yüzde 68.63, 2002 yılında yüzde 60,8, 2003 yılında yüzde 56,5, 2004 yılında yüzde 47,17, 2005 yılında yüzde 38,67, 2006 yılında yüzde 32 ve 2007 yılında yüzde 29 olarak gerçekleşmiştir.
Özelleştirme sürecine alınması ile birlikte gerek şark tipi tütünden üretilen sigara pazarında, gerekse toplam sigara pazarında yaşanan gerilemenin TEKEL’i ne ölçüde küçülmeye zorladığını ortaya koyan bu rakamsal verilerden sonra, bu gelişmenin tütün tarımına ne şekilde yansıdığına da yine rakamlar üzerinden bakarsak;
4733 sayılı Tütün Kanunu ile tütün ekim ve ticaretinin serbest piyasa düzeni mantığı ile şekillendirilmesi ve 2002 yılında destekleme sisteminin de sona erdirilmesi sonucu ortaya çıkan olumsuz gelişmeyi gösteren veriler aşağıdaki tabloda verilmektedir.
2002-2007 TÜTÜN EKİCİ VE ALIM VERİLERİ
2002 ÜRÜN YILI
|
BÖLGE
|
EKİCİ
(Adet) |
MİKTAR
(Ton) |
2007 ÜRÜN YILI
|
|
EKİCİ (Adet)
|
MİKTAR(Ton)
|
||||
TEKEL
|
EGE
|
105.078
|
23.312
|
612
|
81
|
KARADENİZ
|
58.017
|
11.310
|
12.995
|
2.369
|
|
MARMARA
|
5.937
|
1.059
|
1.224
|
443
|
|
DOĞU
|
23.182
|
4.455
|
19.684
|
3.671
|
|
GÜNEYDOĞU
|
102.607
|
17.948
|
79.484
|
14.609
|
|
TEKELTOPLAM
|
294.821
|
58.084
|
113.999
|
21.173
|
|
ÖZEL
|
EGE
|
88.613
|
80.879
|
49.926
|
38.476
|
KARADENİZ
|
16.606
|
12.925
|
12.691
|
10.791
|
|
MARMARA
|
5.842
|
7.633
|
1.763
|
3.591
|
|
DOĞU
|
0
|
0
|
957
|
316
|
|
GÜNEYDOĞU
|
0
|
0
|
433
|
237
|
|
ÖZEL TOPLAM
|
111.061
|
101.437
|
65.770
|
53.411
|
|
GENEL TOP.
|
|
405.882
|
159.521
|
179.769
|
74.584
|
KAYNAK: TAPDK www.tapdk.gov.tr
Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, TEKEL, 2002’den sonra pazar kaybına bağlı olarak tütün alımını azaltmıştır. 2002-2007 arasında TEKEL alımlarının yüzde 63,5 oranında gerilediğini görüyoruz. Bu gerilemenin toplam tütün alımına yansıması ne şekilde gerçekleşmiş diye baktığımzda ise, aynı dönem sonunda toplam tütün alımının yüzde 53,2 oranında azaldığı ortaya çıkmaktadır. Tütünde yaşanan kan kaybını tütün ekicisi sayısındaki gerilemeden de tespit etmek mümkündür. 2002 yılında 405.882 olan ekici sayısı, 2007 ürün yılı için yüzde 55,7 gibi bir oranla 179.769’a gerilemiş bulunmaktadır.
Ancak tütüncülüğümüz için vahim gerileme asıl rakamların arasında gizlidir. Zira, yukarıdaki tablo incelendiğinde görüleceği üzere Türkiye’nin dünyaca ünlü marka olmasına neden olan kaliteli ürünün yetiştiği Ege Bölgesi’nde TEKEL, 2002’den 2007’ye 23.312 tondan neredeyse yok mertebesine 81 tona alımlarını düşürdüğü halde, Ege Bölgesi’nde bu dönem içerisinde tütün alımı TEKEL’in bıraktığı boşluğun çok ötesinde iki katı düzeyinde 42.839 ton gerilemiş bulunmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu tütüncülüğünde Ege ve Karadeniz bölgelerine göre nisbi olarak düşük gerileme ise bu bölgelerimizin tütünün pazar sorununu hallettiğine işaret etmemektedir. Zira yine Tablodan da anlaşılacağı üzere ihraç kabiliyeti bulamayan ve özellikle TEKEL’in yerli tütünden imal ettiği sigara pazarı için kullandığı bu tütünlerde özel sektör piyasaya girmemekte ya da sembolik alımlar gerçekleştirmektedir.
Yine, 2004 yılından beri, 4733 sayılı yasaya eklenen Geçici Maddelerle, Hazine adına TEKEL’e sözleşmeli üretim yaptırıldığı göz önünde tutulursa, normalde TEKEL’in alımlarını daha da düşüreceği, dolayısıyla alınan ek tedbirler sayesinde tütün alımlarının bu seviyede kalabildiği de unutulmamalıdır.
İçinde bulunduğumuz noktada, TEKEL artık sigara üretim faaliyetinden tamamen çekilmiş bulunmaktadır ve tütün alım ve işleme faaliyetine devam edip etmeyeceği ya da etse de hangi ölçekte ve koşullarda devam edeceği tam bir belirsizlik taşımaktadır.
Ancak şurası bir gerçek ki; tütün tarımından ekmek yiyen yaklaşık bir milyona yakın insanımızın geleceği artık çok büyük bir risk altındadır. Şark tipi tütün üretiminde özellikle üretimini arttıran Türki Cumhuriyetler, uzak doğu ülkeleri ve Ermenistan’ın artan rekabeti karşısında,(DPT. IX.Plan Tütün ve Tütün Mamulleri Sanayii ÖİK. Raporu 2007) yoksul toprakların tek ürünü olan tütünü ve bu toprakların insanlarını iş ve ekmeğinden yoksun bırakmamak için her ne kadar tütün mamulü üretim sahasından çekilmiş olsa da en azından müdahil kurum olarak TEKEL’in varlığına mutlak bir şekilde ihtiyaç duyulmaktadır. Aksi takdirde ürün fiyatı olarak büyük şirketlerin dayatması altındaki ekicilerin tütüncülüğü daha fazla sürdürmeleri olasılığı bulunmamaktadır.
ÖZELLEŞTİRMENİN YABANCILAŞMA ETKİSİ
Dönemin Maliye Bakanı Mustafa Abdülhalik Bey’in “hesapları görüldü ve muamele bitti” diye ifadelendirdiği(Fatma Doğruel-Suat Doğruel.2000:s.132) Reji’nin devreden çıkarılması operasyonu 25 Şubat 1925 tarihinde tamamlanırken, 1 Mart 1925 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 558 sayılı “Tütün İdarei Muvakkatesi ve Sigara Kağıdı İnhisarı Hakkında Kanun”la devlet tekeli altına alınan tütün işleme sanayii, yabancı sigara ithalatının serbest bırakıldığı 1984 yılına kadar çeşitli dönemlerde unvanı değiştirilen kamu tekelinin kontrolü altında yürütülmüştür.
2008 yılına gelindiğinde ise yine Mustafa Abdülhalik Bey’in deyimiyle, bu kez yabancı şirketler TEKEL’in “hesabını görüp, muamelesini bitirmiş”lerdir.
Bu gün Türkiye’de altı tane yabancı sigara üreticisi firma faaliyet göstermektedir. Philip Morris, BAT, İmperial Tobacco, European Tobacco, JTI ve KT&G Tobacco. Tütün mamulü sektöründe yabancılaştırma harekatı 2008’in ortalarında TEKEL’in sigara biriminin özelleştirilmesi ile tamamlanmış ve en karlı faaliyet alanlarından biri daha tümüyle yabancı denetimine devredilmiştir.
Unutulmaması gerekir ki, “yabancı ya da kamu farketmez hepsinden aynı vergiyi alıyoruz” tezi, eksik ve yetersizdir. Çünkü, sektör en karlı alanlardan biridir ve piyasada tek aktör iken sektörden elde edilen karın tamamı, rekabete açıldıktan sonra ise pazar payıyla elde ettiği karın tamamı yurt içinde yine bu ülkeye kaynak olarak geri dönerken, bu gün yaklaşık 5,5 milyar dolarlık bir piyasada yabancı şirketlerin elde ettiği kar kendi ülkelerine transfer olmaktadır. Çalıştırdıkları yabancı personele ödenen ücret, royality gibi haklar adı altında yurt dışına transfer edilen kaynak yine bu ülkenin kaybıdır. Istanbul Sanayi Odası’nın 500 Büyük Firma verilerinde(2007 yılı), piyasanın yüzde 42’sini kontrol eden Philip Morris firması’nın vergi öncesi karının, 531,6 milyon YTL, yüzde 12’sini kontrol eden JTI firmasının 50,5 milyon YTL. olduğu düşünülürse, ülkece ne kaybettiğimizin değeri daha iyi anlaşılacaktır.
Bütün bunların yanısıra, artık piyasayı üretici firması aracılığı ile kontrol imkanını da elinden kaçıran devlet, bundan böyle vergi uygulamalarındaki inisiyatifi de yabancı şirketlerin insafına bırakmıştır. Bundan böyle hükümetler, her vergi artışı girişiminde yatırımların başka ülkelere kaydırılması tehditi ile karşılacaklarından şüphe duymamalıdır.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
TEKEL’in alkollü içkiler ve tütün sanayii sektörlerinin özelleştirilmesi ile sonuçlanan süreci doğru ve isabetli bir şekilde değerlendirebilmek için, sektör tarihinde çok önemli bir yer tutan ve Reji İdaresi’nin kuruluşuna kaynaklık eden ünlü Muharrem Kararnamesi’ne (20 Aralık 1881) kadar uzanmak gerekecektir.
“Reji İdaresi’nin oluşumu, Osmanlı Devleti’nin dış borç sorunu ve yönetimi ile çok yakından bağlantılıdır. Savaşlar ve bu savaşların yarattığı finansman ihtiyacı, Düyun-u Umumiye’nin kurulduğu tarih olan 1881 öncesinden başlayarak, tütün, tuz, vb. gibi gelirlerin karşılık gösterilmesi ile sağlanmıştır.” (Fatma Doğruel-A.Suat Doğruel.2000: s.61) 93 Harbi sonrasında dış borçları ödemekte zorlanan ve finansman ihtiyacı giderek artan Osmanlı devleti, borç veren ülkelerin baskılarına daha fazla dayanamamış ve önce bazı vilayetlerin damga resmi, müskirattan (içki) bir tür ruhsatiye resmini (müskirattan alınan gümrük resmi hariç) Istanbul ve civarındaki balık resminin, Istanbul civarı ile Bursa ve Samsun ipek öşrünün(yine gümrük resimleri hariç olmak üzere) mültemizliği (toplanması) tütün ve tuz inhisarının idaresini kapsayacak “Rüsumu Sitte” idaresinin kurulmasına(a.g.k) onay vermek zorunda kalmış, ancak gelirlerin iyi idare edilemediği gerekçesiyle, yeni bir borç müzakere süreci başlatılmış ve Düyun-u Umumiye’nin kurulması ile Rüsum-u Sitte idaresi de bu kuruluşa devredilmiştir.
Düyun-u Umumiye İdaresi, Maliye Bakanlığından bağımsız, yedi kişilik bir konsey tarafından oluşturulmuş ve üyeleri, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı delegeleri ile İngiltere, Hollanda ve Belçika alacakları temsilcisi ve Galata Bankerleri temsilcilerinden oluşmaktadır. Konseyin sorumluluğu, vergileri toplayıp, dış borçların ve faizlerinin ödenmesini sağlamaktır. Düyun-u Umumiye’nin kuruluşundan sonra, Muharrem Kararnamesi’nin 9. maddesine dayanılarak (ki Osmanlı Hükümeti böyle bir şirket kurulmasına karşı çıkmama konusuna angaje olmuştu)(Doğruel, 2000.) 10 Ocak 1883 tarihinde Reji İdaresi kurulmuştur.
Reji idaresinin elde ettiği yetki ve imtiyazları başlıklar halinde sıralamak gerekirse, kaçakçılığı engellemek için memur atayabilme yetkisi(hükümet destek vermek zorundaydı), piyasaya tahvil çıkarabilme yetkisi, tütün üretmek ve saklamak için yaptığı binaların arazi vergisinden, gelirlerinin temettü vergisinden, patent hakkı vergisinden muaf olacak, ayrıca hisselerle ilgili işlemlerinden pul parası alınmayacak, 30 senelik bir imtiyaz süresi ile Doğu Rumeli hariç, bandrol sisteminin geçerli olduğu yerlerde tüketime yönelik tütünü üretip, alıp satabilme, sigara, puro, ağız tütünü, enfiye üretimi, kıyılmış tütün imalatı, (Lübnan ve Girit hariç) devlete ödenmekte olan vergileri toplama, tütün mamulü üretme tekeli,perakende satış tekeli.
“Şirket kendisine tanınan bu yetki ve imtiyazlar sonucu, Düyun-ı Umumiye’ye yılda 750.000 lira aidat ödeyecekti. Eğer kararnamede sözü edilen borç tamamıyla ödenmişse, bu aidat daha sonra Osmanlı Hükümeti’ne aktarılacaktı. … Şirket, gelirleri yeterli olmasa bile bu aidatı ödemek zorundaydı. Şirketin net karı, şirket, hükümet ve Düyun-ı Umumiye arasında elde edilen gelir aralığına göre belirlenmiş farklı oranlarda dağıtılacaktı.” (Hükümetin hissesi, gelir dilimine göre yüzde 30 ile 75 arasında değişmektedir) (Doğruel 2000 s.66. gelir dağılım tablosu ilgili kaynakta yer almaktadır
Osmanlı Devleti’nin son yıllarına damgasını vurmuş bir kuruluş olarak öne çıkan Reji idaresinin, özellikle Cumhuriyetin kurucuları ve halk tarafından bir an önce kurtulunması gereken kuruluş muamelesi görmesinin en büyük etkenlerinden biri de, kuşkusuz kolcu-kaçakçı çatışmalarında 20 binden fazla insanın ölümüne neden olması (sayı net olarak bilinmemektedir) ve yabancı tahakkümü olarak algılanmasıdır.
Parvus, Reji dönemini “ vaktiyle Türkiye’de tütün fabrikaları ve pek çok tütün tacirleri bulunmakta” tütün imal ve ticaretinden az çok para kazanmakta idiler. Şimdi bunların hepsi kalkmış ve “ memleketten Avrupa’ya senevi 200 bin lira temettü aşıran yalnız bir reji şirketi vardır. Tütün inhisarı, Türkiye’de tütün sanayiini mahvetmiştir” şeklinde değerlendirmektedir. (Doğan Avcıoğlu.1973: C.I s.133)
Yine Parvus, eski bandrol usulünün devam etmesi halinde devletin 500 bin lira daha fazla gelir sağlayacağını hesaplamaktadır.(Avcıoğlu.1973) Reji döneminde tütün alım fiyatlarıyla ilgili olarak kaynaklarda ise şu bilgilere rastlanmaktadır. “1891 yılında Biga ilinde Reji tarafından ekicilere önerilen fiyat kilogram başına ortalama 3 kuruştur; oysa Reji kurulmadan önce, 1884 yılında, tütün bunun tam dört katı fiyatına gitmekteydi. Bu durum, aynı eyalette 1889 yılında 87 bin kg. olan üretim oylumunun 1891 yılında 54 bin kilograma düşmesine yetecektir.” (Stefanos Yerasimos.1980: s.493)
Doğan Avcıoğlu(1973) ise, kaynak gösterilen kitabında, 1885-1886 yılında, tütün alış fiyatının 7.6 kuruş, satış fiyatının 26,1 kuruş olduğunu belirtmekte, 1912-1913 yılında ise alış fiyatının 10.3 kuruşa satış fiyatının ise 35,03 kuruşa yükseldiğini belirterek, yirmi yılda alış fiyatının 2,7 kuruş satış fiyatının ise 9 kuruş arttığına dikkat çekmektedir.
Avcıoğlu’nun“Devletin gelirlerine ortak çıkan ve borç veren değil, borçları sağlam kazığa bağlayan bir idare” diye tanımladığı Düyun-ı Umumiye, o dönemde, genişleyen serbest ticaret emperyalizminin girişimlerine ortak olduğunun herkesce kabul edildiği, kapitalizmin ileri karakolu olarak hareket ettiği, (Donald C. Blaisdell. 1978: s.9-12) bir kurum olarak, Osmanlı devletini dünya kapitalizmi ile eklemleştirirken, Osmanlı Bankası ve Reji şirketi ile birlikte Avrupa emperyalizminin simgelerinden biri olmuştur.(Yahya S. Tezel. Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi.1982 s.80)
Bu noktaya kadar ortaya konulan tespitler, Reji’nin ülkeye girişinin, kapitalizmin sistemik genişleme ve birikim süreci ile örtüşen bir tarihsel dönemde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.
Bilinen tarihsel gelişmeler ile ülkeden “adeta” kovulan Reji’nin toplumsal hafızada yer eden son derece olumsuz ve kötü anılarına rağmen, yüksek alkollü içkiler ve tütün sektöründe devlet tekeli olarak faaliyet gösteren TEKEL’in bu niteliğinin, 80’li yılların başından itibaren, önce piyasa ekonomisine geçiş ve sonrasında da özelleştirme tartışmaları ile tasfiyesi, aslında yine dünya ekonomik sistemindeki gelişmelerle paralel olarak ortaya çıkmıştır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri:Kuramsal, Nicel Bir Çözümleme ve Reform Sorunları başlıklı incemelede(Türkiye’de Sanayileşmenin Yeni Boyutları ve Kit”ler. 1993 Korkut Boratav, Aykut Ekzen, Yakup Kepenek, Sinan Sönmez, Oktar Türel s.177), kapitalist ekonomilerde KİT’lerin karşılaştığı şoklar; “1970’lerin ilk yarısında ekonomik kriz, KİT’leri özel işletmelerde olduğu gibi yalnızca daralan konjonktür nedeniyle olumsuz yönde etkilemekle kalmadı; Ekonominin regülasyonu ve canlandırılması doğrultusunda KİT’lere siyasal otoritelerin yüklediği misyon, bu kuruluşların ciddi finansal darboğaza sürüklenmesine yol açtı…Krize bağlı olarak giderek güçlenen yeni liberal(veya yeni muhafazakar) akımdan kaynaklanan özelleştirme düşüncesi ve politikalarının yoğunluk ve belirli ölçüde yaygınlık kazanması KİT’lerin meşruiyet ve/veya kimlik krizi içine çekilmesine yol açtı…”serbest piyasa ekonomisi” söyleminin giderek yaygın ve yoğun bir propaganda konusuna dönüştürülmesi, kamu mülkiyeti, kamu girişimciliği ve işletmeciliğinin mahkum edilmesine, özelleştirmenin de fetişe dönüştürülmesine önemli katkısı oldu” şeklinde ifadelendirilmektedir.
Kuşkusuz bu tespitler yalın bir gerçeği ifade etmektedir. 70’lerde ortaya çıkan ekonomik krizin özellikle az gelişmiş ülkeleri tıpkı Osmanlı’nın son dönemlerinde olduğu gibi ağır bir dış borç sarmalı içine sürüklemiş olması ve IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların darboğazdan çıkış için az gelişmiş ülkelere dayattıkları yapısal uyum programlarının olmazsa olmaz şartı olarak özelleştirmeleri dayatması, KİT sisteminin büyük ölçüde tasfiyesi ile sonuçlanmıştır.
Yine bunun yanısıra, sözkonusu incelemede, istikrar ve yapısal uyum politikalarının KİT’ler üzerinde yarattığı olumsuz etkiler üzerine yapılan bir başka tespit daha var ki katılmamak mümkün değildir. “..Yeni bir kaynak dağıtımı şemasına ve regülasyon tarzına sahip olan modelde “dışa açık” ekonomik yapının oluşturulması doğrultusunda önerilen önlemler aslında yeni uluslar arası işbölümünün pekiştirilmesini sağlayacak niteliktedir. Yeni düzende azgelişmiş yapıdaki ekonomilerin üretken sektörlerden filizlenen ulusal sanayileşmeyi sağlamaları olanaksız kılınmaktadır.”(Boratav, Ezen, Kepenek,Sönmez,Türel, 1993)
Türkiye’nin de bir askeri darbeye malolarak eklemlendirildiği bu yeni ekonomik düzen içerisinde, yüksek kar getirisi olan bir faaliyet sahasını elinde tutan kuruluş olarak TEKEL, özelleştirme furyasının ve özellikle 70’li yılların sonlarından itibaren ulusötesileşme çalışmalarını yoğunlaştıran tütün tekellerinin etkili lobi faaliyetlerinin çekim alanı içine girerek, boy hedefi olmuştur.
2004 Şubatında alkollü içkiler, 2008 Haziranında da sigara sektörünü devreden TEKEL ‘le birlikte, aslında Cumhuriyet tarihimizin de önemli bir sayfası kapanmış bulunmaktadır. Ne yazık ki, daha 1984 yılında yabancı sigara ithalatına izin verildiği anda tepki gösterenlerin öngörüleri gerçek olmuş ve tütün ülkesi Türkiye’de bu gün Türk tütünü yaşama savaşı verir bir noktaya sürüklenmiştir.
Kamu kaynaklarının özel sermayeye transferinden başka bir anlam taşımayan özelleştirmenin alkollü içki ve tütün sektörüne getirdiği sonuçlarını Türkiye’nin az gelişmişlik konumundan ve bu konumunun getirdiği sosyoekonomik koşullardan bağımsız düşünmek olası değildir.
Her iki sektörün Cumhuriyet dönemi boyunca (yakın zamana kadar) KİT sistemi içerisinde değerlendirilip, kamu girişimciliği olarak sürdürülmesindeki temel etken tarımsal ürünlerin işlenip sınai ürün haline getirilmesi ve pazarlanması yoluyla, hem üretici kesimin ayağına gidip ürünlerine değer kazandırmak, hem de sınaileşme, istihdam ve gelir bölüşümü politikalarının aracı olarak kalkınmaya hizmet etmektir.
Özellikle TEKEL, bu anlamda, Ziraat Bankası’ndan sonra ülkede teşkilat olarak en fazla yayılmış ve sınai işletmeleri ile daha çok az gelişmiş ya da gelişmemiş yörelere giderek, sosyoekonomik gelişmelerine büyük bir katkı sağlamış bir kuruluştur.
TEKEL’in tasfiyesi, tüm bu yörelerdeki ekonomik ve sosyal refah sorunlarının değil çözümü, daha da ağırlaştığı bir dönemde gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. TEKEL işyerleri ve işletmelerinin kapanması ile bu bölgelerde yaşanacak sosyoekonomik sorunların fayda/maliyet analizlerinin yapılmadığı son derece açıktır. Eminiz ki, her iki biriminin özelleştirilmesinden elde edilen toplam 2,012 milyar dolarlık gelir, kaybolan, ezilen, göç yollarında heba olan hayatların ve ekonomik canlılığı sona eren yerlerin yarattığı maliyeti karşılamaktan çok çok uzaktır.
Daha da acı olan ise bir bağımsızlık savaşı sonrasında adeta sömürünün simgesi olarak algılanmış Reji’yi coşkuyla tasfiye eden bir ülkenin, tüm bunları hafızasından silerek yine aynı coşkuyla sektörünü yabancı denetimine terketmiş olmasıdır. Kuşkusuz, en doğru yargıyı tarih ve gelecek kuşaklar verecektir.
KAYNAKÇA
Avcıoğlu Doğan(1973), “Türkiye’nin Düzeni”, Cem Yayınevi, Kültür Dizisi, Istanbul
Blaisdell Donald C. (1979), Osmanlı İmparatorluğunda Avrupa Mali Denetimi “Düyunuumumiye”. Doğu-Batı Yayınları, Istanbul
Boratav Korkut – Türkcan Ergun (editörler) (1993), “İktisat Politikası Seçenekleri 1- Türkiye’de Sanayileşmenin Yeni Boyutları ve KİT’ler.” Tarih Vakfı Yurt Yayınları, Istanbul
Doğruel Fatma, Doğruel Suat(2000), “Osmanlı’dan Günümüze Tekel” TEKEL yayını Istanbul.
Tezel Yahya Sezai (1982), “Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923-1950”, Yurt Yayınları 4, Ankara
Yerasimos Stefanos(1980), “Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye” (III. Baskı), Gözlem Yayınları, Istanbul
ISO 500 Büyük Firma (Ağustos-2008)
www.rekabet.gov.tr
www.tapdk.gov.tr
TEKEL Alkollü İçkiler Yönetim Sunumu (2003)
TEKEL Alkollü İçkiler Sanayii Müessesesi Faaliyet Raporu(2002)
TEKEL Aylık Faaliyet Raporu (2003-Eylül, Aralık –2002))
Yüksek Denetleme Kurulu Tütün,Tütün Mamulleri Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü raporu (2001)
Yüksek Denetleme Kurulu Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme Fonu Raporu (2003)
*TEKGIDA-İŞ Sendikası Genel Sekreter Yardımcısı
*Mülkiye Dergisi 262. sayısında yayınlanmış makale