Her yıl olduğu gibi bu yıl da 16 Ekim’de pembe tablolar çizilecek, parlak mesajlar verilecek ve Dünya Gıda Günü kutlanacak.
Oysa dünyanın hemen her yerinde gıda ayaklanmaları yaşanıyor. Toprağa,suya,tohuma,bilgiye ve gıdaya erişim daha da zorlaşıyor.
Tarımsal üretimin her geçen gün daha fazla agroyakıtlara kaymasıyla beraber gıda fiyatlarındaki %100’ü aşan artışlar yaşanıyor. Bunun sonucunda yoksul insanlar, açlık ve ölüme itiliyor. Temel gıda maddeleri dünya borsalarında, spekülatör şirketlerin vurgun histerisine maruz bırakılıyor. İhracat amaçlı gıda üretimi son hızla devam ediyor. Serbest ticaret bahanesiyle gıdalar göçmen kuşlar misali dünyanın bir ucundan diğer ucuna sürüklenirken, tüketilen yakıtın, yaratılan sera etkisinin hesabı yapılmıyor. İnsanları açlıkla, toprağı verimsizlikle, suyu erişimsizlik yüzleştirecek endüstriyel tarım tarzından vazgeçilmiyor.
Eğri okun hedefi vuramayacağı, belli bir rotada ilerleyen tarımsal gıda üretiminin tarım ve gıda şirketleri tarafından bütün dünyada egemen kılındığı bir ortamda Dünya Gıda Günü’nü kutlamak ne kadar gerçekçidir?
Türkiye’de; Her geçen gün, temel gıda maddelerinde kendine yeterlilikten uzaklaşılıyor. İhracata yönelik üretimden vazgeçilmiyor, öncelik yeterliliğin sağlanmasına verilmiyor.
Her yeni gün, yeni bir genetiği ile oynanmış ürün pervasızca, sessiz sedasız gıda sistemimizin içerisine sokuluyor.
Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK), akaryakıta %3 oranında “biyoyakıt” katkısı zorunlu hâle getiriyor. Alınan bu kararla insanların karnını doyurabileceği topraklar, gıda sisteminden çıkartılarak otomobil depolarına ayrılıyor.
Endüstriyel tarım modelinde ısrar sürüyor. İnsanların ve hayvanların gıdasını sağladığı toprak ve su kirletiliyor, kullanılamaz kılınıyor.
Bütün akarsular, Hidro Elektrik Santral (HES) kurulması amacıyla boruların ve tünellerin içine alınıyor. Böylece toprağın, yaban(doğal) hayatın, evcil hayvanların su ile doğrudan bağları kesiliyor, susuzluğa mahkûm ediliyorlar.
Verimli ovalara termik santraller kuruluyor. Termik santrallerin tarımsal verimliliği düşürdüğü bilindiği halde verimli ovaları kapsayacak şekilde termik santral kuruluşlarına izin veriliyor.
Maden arama ve çıkarmalardan dolayı ülkemiz köstebek yuvasına çevriliyor. Madencilerin kimyasal atıklarla kirlettiği topraklar tarımsal üretimin dışına çıkıyor, bu topraklarda üretim yapılamaz hale geliyor.
Bütün bu politikalar bizi gıda egemenliğinden uzaklaştırıyor,çok uluslu büyük tarım ve gıda şirketlerini gıdaya egemen kılıyor.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu olarak, toprağı aç, evcil ve yaban hayvanı aç, insanı aç bırakan politikalar eşliğinde, yılda bir kez Gıda Günü olarak kutlanmasını doğru bulmuyoruz.
Çiftçi-SEN olarak, kurucusu üyelerinden biri olduğumuz olduğu Via Campesina Avrupa Koordinasyonu Örgütü ve paydaşlarının Nyeleni 2011 Avrupa Gıda Egemenliği Forumu’nda aldıkları ‘16 Ekim tarihinin Dünya Gıda Egemenliği günü olarak kutlanması’ kararını doğru buluyoruz ve destekliyoruz.
16 Ekim Dünya Gıda Egemenliği Günü kutlu olsun!
Abdullah Aysu
Çiftçi-Sen Genel Başkanı
Ali Bülent Erdem
Çiftçi-Sen Genel Sekreteri
NOT: Teknik aksaklıklar nediyle, Çiftçi-Sen’in basın açıklaması gecikmeli olarak sayfamızda yayınlanmıştır.
Okuyucularımızdan özür dileriz.