Tarım Kredi Kooperatifi mağdurları, artan borçlanma, icralık durumu ve haciz baskısı karşısında sosyal medyada bir araya gelmeye başladı. Amasya’nın Kızılca köyünde haciz olayını dinlediğimiz Ömer Sarı’dan dinlemeye devam ediyoruz.
Haciz gelmeden önce kooperatiften yapılandırmayla ilgili bir şey sunuldu mu?
Hayır, baskın yapar gibi, gizli geldiler. Kimler icralık, kimler değil, muhtara bile bilgi vermediler. Araba gidiyor, peşinde jandarma, avukatlar. Kapının önüne gidene kadar bilmiyorsun. Çünkü söylese, çiftçi kaçacak.
Kaçar mıydı?
Haberimiz olsaydı, o araçları saklardık. Şu anda köyde araçlarını saklayan çok. Geçen bir ablaya sordum. Borcun var mı? Var. Ne kadar? 250 bin küsür. Kendi adına da var, kocası adına da, ikisini de yolmuşlar. Sadece kendi adına olan 250 bin küsür. Ne oldu da borcunu ödeyemedin? Domates para etmiyor. Gübresi pahalı, fidesi pahalı. Traktörüne haciz geldi mi? Bilmiyorum. Aracın nerede? Traktörün nerede? Sakladım. Neyle ekip biçeceksin?
Daha önce böyle bir şey başınıza geldi mi?
Köylü onurludur, borcu varsa, alacaklının yanından geçmeye utanır. Bu sıkıntı son 2 yıldır katlanarak büyüyor. Bir haciz sorunumuz yoktu. Az çok kazanıyor ve ödüyorduk. Şu an herkes birbirine kefil. Çok tehlikeli bir durum, bitik vaziyette. Köylünün durumu bu. Psikoloji çok bozuk, çatmaya yer arıyor.
Dava açacak olan var mı?
Çok emsal karar var. Henüz dava açan duymadım.
Ne yapacaksınız?
Sezon geliyor, insanlar tarlasını hazırlayacak, kara kara düşünüyor. Tarlasını hazırlamaya traktörü yok. Gelecek sene için domates fidesine 5 lira deniyormuş. Bu 5 salkım domates verecek, 1’er kilodan 5 kilo domates ediyor. Onu da vermez. Maliyet hesabı bu. Tabi çiftçi meydanlarda birbirine soruyor: fideyi nereden alacağız?
Resmi bir gelişme var mı?
Tarım bakanı bizim Amasya’daki tarım il müdürünü aramış. Haberler böyle çalkalanmış. Yanımıza gelip sordular, olayı teyit etmek için. Fırça yemişler. Tarım bakanı haciz olayını televizyondan duymuş. Mecliste bir toplantı olacak sanıyorum, onu bekliyoruz. Çoğu kişi sabırsız, hadi hadi, diyorlar. Hükümet olayı yeni duydu, belki bir çalışma olur diye bekliyoruz. Öyle bir şey olmazsa, cuma günü Ankara’ya gideceğiz.
Nasıl olacak?
Türkiye genelinde çiftçiler olarak, sosyal medyada konuşuyoruz. Ankara’da yapacağımız eyleme hazırlanıyoruz. Olacakmış gibi hazırlanıyoruz. 1 saat içinde karar alıp yola çıkarız. Bir noktada buluşacağız. Bunda kararlıyız. Çiftçiler dışında, sadece propaganda yapacak kesimler gelmesin, istemiyoruz. Şu an sosyal medyada ciddi etkileşim içindeyiz. Manisa’dan Kayseri’ye, Türkiye’nin dört bir yanından insanlar arıyor. Telefonun bataryası yetmiyor.
Tarım Kredi borçlarında yapılandırma nasıl oluyor?
Tarım Kredi parayı insanlara nasıl veriyor biliyor musun? Ziraat Bankası’ndan
parayı alır, çiftçisine 2. elden satar. %3 ile alıp, %30’a çiftçiye verir. Adı üstünde Ziraat Bankası, çiftçiler bundan faydalanması gerekirken, çiftçiler zora koşuluyor. Nasıl? Amasya’
dan, daire istiyor; memur kefil istiyor. Ben başvurdum, alamadım. Yoksa, özel bankalardan alacaksın. O da yüksek faiz. Ziraat Bankası vermediği için çiftçi özel bankaya yöneliyor. Soruna dönelim, yapılandırma diye bir şey yok. Kuraklık, sel, dolu geldiğinde, 1 yıl ödeme ertelemesi yapıyor, doğal afet. Amasya’ya gidersin, dilekçe verirsin ben yapılandırma yapmak istiyorum diye. Seracılık yapıyorsan, dolu mu yedin, yok; sel mi yedin, yok; niye yapılandırmaya kalkıyorsun? Ürünün satılıp satmadığına bakmıyor. Borç ötelense bile katlanarak büyüyor.
Bu borçlanmanın temel kaynağı nedir?
Bizim köy ve çevre köyler için söylüyorum; üç yıl önce burada kaynaklar iyiydi, geçim iyiydi. Sonra ne olduysa, büyük bir pahalanma oldu. Yetiştirilen ürünler para yapmayınca, maliyetin altına satınca, bu çevrenin insanı sürekli eksiye düşmeye başladı. Her yıl eksi. Hükümet bizim ürettiğimiz sebzeyi eritene kadar, tüketici pahalı yiyor diyip ucuzlatıyor ya, peki neden şunu yapmıyor: 1 çuval gübrenin 1 senede iki katına çıkmasına neden müsade ediliyor? Bir fideyi bu yıl 2 liraya verdin bu yıl 4 liraya, ne yapıyorsun, bu milleti soyuyor musun? Devlet bunu sormuyor. Çiftçinin yaptığı kâr payına bakıyor. Temel sorun bu. Çiftçinin tüketim malzemelerini ucuzlatacağına, çiftçinin ürettiğinin fiyatını düşürüyor. Bir örnek vereyim. Bir çuval buğday 160 lira. Çiftçinin elinden buğdayı topladın, aldın, una durmadan zam yapıyorlar; ama çiftçinin ürettiği buğdaya zam yok. Nasıl oluyor? 70 liradan 160 liraya nasıl çıktı bir un çuvalı? Zeytinyağı 2 aydır 5 defa zam yedi. Bu köylü bilmiyor mu neyin ne olduğunu? Ayçiçeği de aynı şekilde. Bu çiftçinin malına zam yapacaklarına, sürekli zenginlerin malına zam yapılıyor. Hükümet yetkilileri buna dur demiyor. Kaça üretip kaç liraya satıyorsun? Bilen yok. Çiftçinin sırtından geçiniliyor. Hükümetten şunu istiyoruz: bir çuval un kaça mal oluyor, bir kilo yağ kaça mal oluyor; bu halk kaç liraya yiyor? Gübrenin hammaddesi kaç lira, fabrika ne kadar kazanıyor? Bunun peşine düş. Yeter artık, yeter. Bunlar kan emici. Ben çalışıyorum, akşam eve gittiğimde uyku tutmuyor. Oradaki adam masa başına oturmuş, benim sırtımdan kan emiyor. Ekmek teknesini boşaltıyor, dibini önümüze koyuyor. Biz o kırıntıları yiyoruz.
Bu sorun nasıl çözülebilir?
Adaletli bir gelir dağılımı gerekir. Ben 1 lira kazanıyorum, adam sırtımdan 10 lira kazanıyor. Böyle bir gelir adaleti olur mu? Çalışan kazansın, helali hoş olsun. Ama benim ürettiğimden 10 kat para kazanıyorsa, burada problem var. Bit yeniği var. Bu sürekli oluyor. Ben 1000 lira kazanıyorsam, bunun maliyeti 900 lira. İçinden 100 lira alıyorum. O da beni kıt kanaat geçindiriyor.
Domateste durum nasıl?
Ben şimdi çarşıya gidiyorum. Benim domatesim orada 8 liraya satılıyor. Ben çiftçi olarak kendimi ezik hissediyorum o fiyatı görünce, başka çiftçiler hissetmiyor mu sanıyorsun? Üretim yerinde her şey ucuz; tüketici pahalı yiyor, sanıyor ki köylü güzel para kazanıyor. Yok kardeşim. Bizden 1 liraya alıyor, tezgaha 8 liraya, 10 liraya koyuyor. Bilmiyorlar ki köylünün elinden bedavaya alındığını… Her şeyde böyle. Öyle dar durumda olan köyler var ki, insanların evine ekmek gitmiyor doğru düzgün. Ceplerinde sigara parası yok. Kırsal kesimde 10 çuval unu evine koyamayanlar var. Ucuza buğdayları ellerinden alınmış.
Girdi kullanmasanız nasıl olur?
Tohumu kendin üretirsin, ekersin biçersin. Ama kimse almaz. Şekli şemalı düzgün değil. Hızlı bozulur. Hibrit tohumla yapıldığında, şekli düzgün, uzun süre dayanıklı. Tüketici aslında girdisiz olanı tercih eder. Ama biz burada hale veriyoruz, toptan satıyoruz. Tüccar onu almaz.
Tüccar dışında başka satış imkanınız yok mu?
Önümüz açık değil. Pazarlarda yerimiz yok, gitsek de koymazlar. Hiç bir yerde köylü pazarı yok. Bugün İstanbul’un orta yerinde köylü pazarı olsa ben arabamı sürer giderim. Böyle bir imkan yok.
Satabilir misin?
Elbette, Türkiye’nin her yerine gideriz.
Aracıları aşabilir misiniz?
Sistem şöyle işliyor. İstanbul halinden bir alıcı kamyonunu buraya gönderiyor, malını yaptırıyor, İstanbul’a geri gidiyor. 20 ton domates alıyor bir seferde. Atıyorum, 1000 liradan yüklüyor. Ben birinci elim, bahçeden toplayıp verdim. İkinci el kendisi, İstanbul haline götürüyor. Maliyetiyle 1200 lira etsin. 1400 liradan marketlere, pazara satsa, 20 tonda kazandığını sen hesap et… Dükkanında 20 tane kendi kamyonu var, Türkiye’nin her yanından mal getiriyor. Aracı yok, birinci el var, ikinci el var. Benden 1 liraya alıyor, orada 2.5 liraya satıyor. Pazarcı da 5-6 liradan satıyor. Komisyoncu, kan emicilik. Sürümden kazanıyorlar. Marketlerse kendi kamyonunu gönderir, direk tezgaha koyar. Pazardan da pahalıya satar. Aslında ondan ucuza satması lazım, çünkü direk 1. elden ürünü alıyor. Halkı sömürüyorlar.
Yeniden hacze gelirlerse ne yapılacak?
Bundan sonra bu Kızılca köyümüze bir haciz haberi gelirse, buradan bir tuşa basacağız, herkes annesini, çoluğunu çocuğunu alıp getirecek, toplanacak. Oturacağız. Gelirseler yapacağız. Hakkımızı istiyoruz. Korkmuyoruz, ama tabi devletin jandarmasıyla da karşı karşıya gelmek istemeyiz. Biz düşman değiliz. Birlik beraberlik halinde, bunu başarabiliriz. İnsanın içinden gelecek, mücadele etme azmi.
Röportaj: Umut Kocagöz