Tohum başkaldırıdır, toprağa düştüğü andan itibaren değişime uğrayarak kendi kabuğunu ve yer kabuğunu kırarak yeni bir yaşam filizlendirir. Bu nedenle; Tohum yaşamdır! Tohum kültürdür! Tohum tarihtir! Tohum insanlığın müştereklerindendir! Tohum gıdadır!
Ve bu gün emperyalizm iktidarını sürdürebilmenin, toplumları da kontrol edebilmenin yolunun gıdayı tamamen kontrol etmekten geçtiğini düşünerek on binlerce yıl da, on milyarlarca çiftçinin ortak bilgi ve çabasıyla ıslah edilmiş, geliştirilmiş ve insanların beslenmelerinin ve giyinmelerinin temelini oluşturmuş olan tohumu ele geçirmek için her yolu denemektedir. Çünkü çiftçiler tohuma sahip olduğu yani tohum çiftçilerin ortak malı ve değeri olduğu ölçüde tarımsal üretim insanları doyurabilecek, halklar emperyalizmin dayatmalarına boyun eğmeyebilecektir. Bu nedenle uluslar arası tohum ve gıda şirketleri bir yandan biyoçeşitliliği yok etmek için hibrit veya GDO’lu tohumlar üretip yaygınlaştırmaya çalışırken diğer yandan da uluslar arası ticaret anlaşmalarıyla, patent yasalarıyla, yetmediği yerde de Irak ta olduğu gibi silah zoruyla bu tohumların sahibi olmaya çalışmaktadırlar. ABD Irak’ı işgal ettikten sonra işgal kuvvetleri komutanı yayınladığı ilk emirlerinde Irak’ta tarımsal üretim yapacakların Monsanto’nun patentli tohumlarıyla üretim yapmaları zorunluluğunu getirmiş ve Irak’ın tohum ve gen bankalarını el koyarak Irak dışına taşımak olmuştur. Irak’ın el konulan gen kaynakları Rockefeller ve Bill Gates vakfı v.b şirketlerin kurduğu “Kıyamet Ambarı” nın da ilk tohumlarını oluşturmuştur.
Türkiye’nin tohum ve gen kaynaklarının sahibi olabilmek için işgale gerek kalmamış AKP Hükümeti bunu gıda şirketlerine ve ABD ye altın tepside sunmuştur.2005 yılında merkezi Washington’da olan ve şirketlerin denetlediği ve şirket tarımı için araştırmalar yapan Uluslar arası Tarımsal Araştırma İçin Dayanışma Grubu’na (Consultative Group for International Agricultural Research – CGIAR) üste para vererek Türkiye’nin tohum ve gen materyallerini araştırma ve koruma(!)ları için üye olmuştur. Bununla da yetinmeyerek, ÇİFTÇİ-SEN’inde kurucusu olduğu GDO’YA HAYIR PLATFORMU’nun bütün itirazlarına ve eylemlerine rağmen 2006 yılında çıkarttığı 5553 sayılı “Tohumculuk Kanunu” ile şirketlerin tohumun sahibi olabilmesini kolaylaştırmış, tohumun kontrolünü Tohumcular Birliği’ne vermiştir. Bu yasaya göre köylüler kendileri tohum üretseler bile artık bu tohumları satamayacaklardı. Yerel tohumun önemini vurgulamak ve tohum takası yapmak için bir çok yörede üreticilerin katıldığı “Tohum Takas Şenlikleri” geleneği bu yasadan sonra ortaya çıktı. Nasıl olduysa neoliberal politikaların yılmaz uygulayıcısı AKP yasayı çıkartırken üreticilerin tohum takası yapabilmelerini engelleyecek bir madde koymamıştı.
AKP ve şirketler köylünün elinde kendi yerel tohumu olduğu sürece şirketlerin tohuma dolayısıyla tarım ve gıdada kontrolü tam sağlayamayacaklarını gördüklerinden her yıl yasanın şirketler aleyhine olan eksikliğini tamamlamak üzere yeni hamleler yaptılar. 2016 yılı sonlarında önce Hükümet sözcüsü N.Kurtulmuş, sonra O zamanki Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı F. Çelik, 2018’den itibaren sertifikalı tohum kullanmanın zorunlu olacağını duyurdu. AKP Hükümeti 2017 yılında kamuoyu ile paylaştığı “Milli Tarım Politikası”nda da “sertifikalı tohum”la üretim yapan çiftçiye destek verileceğini, geleneksel tohumla üretim yapanlara tarım desteği verilmeyeceğini açıklayarak tohum şirketlerinin övgüsünü aldı. Şimdi de Başkanlık Sistemi’nin atadığı “Tarım ve Orman Bakanlığı” köylüleri şirketlere doğrudan köle yapacak bir mevzuat düzenlemesi olan “Yerel Çeşitlerin Kayıt Altına Alınması, Üretilmesi ve Pazarlanmasına Dair Yönetmelik”i yayınladı. Bakanlık bu yönetmelikle köylülerin binlerce yılda ortak bilgi ve kültürle geliştirdikleri ortak değerleri ve varlıkları olan yerel tohumları gasp edilip onlardan koparılmakta, köylünün yerel tohum üretme hakkını elinden alıp, bireyleri ve şirketleri köylülerin ortak varlığı olan yerel tohumların sahibi haline getirmenin yolunu açmaktadır.
Gerek tohum ve gıda şirketleri gerekse de kendini dernek, kooperatif, bireysel girişimci v.b adıyla ifade eden ama aslında tarımsal üretim de verilen proje ,fon v.b desteklerden nemalananlar ellerini ovuşturarak yönetmeliğin uygulanmasını, hatta daha da genişletilmesini beklemektedirler.
Peki köylüler ne istiyorlar ? Dünya Köylülerinin ortak mücadele ile BM ler tarafından da kabul edilen evrensel hakları ve devletlerin görevleri ar. Siyasi iktidardan bu haklarının kabulünü ve görevlerini yerine getirmesini istiyorlar.
Bu haklar ve devletlere öngörülen görevler “BM Köylü Hakları ve Köyde Yaşayan Diğer İnsanların Hakları Bildirgesi” ‘nin 19. maddesinde “Tohum Hakkı” başlığıyla yer almıştır.
Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların tohum hakkı vardır, bu hak aşağıdakileri kapsar:
√ Gıda ve tarım için bitki genetik kaynaklarıyla ilgili geleneksel bilginin korunması hakkı;
√ Gıda ve tarım için bitki genetik kaynaklarının kullanımından doğan faydaların paylaşımına adil katılım hakkı;
√ Gıda ve tarım için bitki genetik kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımıyla ilgili konularda karar verme sürecine katılma hakkı;
√ Atalık tohum/üretme ve çoğaltma malzemelerini saklama, kullanma, takas etme ve satma hakkı.
√ Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların tohumlarını ve geleneksel bilgilerini sürdürme, kontrol etme, koruma ve geliştirme hakkı vardır.
Belki de bu maddelere ilave olarak bir madde daha eklemek gerekir: Tohum başkaldırıdır! “Tohumları elinden alınmak istenen köylülerin başkaldırı hakkıdır!”